26 Şubat 2012 Pazar

YANIK – “BİRLİKTE OLDUĞUMUZ SÜRECE HERŞEY YOLUNDA!”

Tek başıma oyun izlemenin keyfi bir başkadır benim için.. Salona girene kadarki zamanda oyuna ısınırım bir kere. Broşür incelerim, fuaye fotoğraflarına bakarım, oyuncuları incelerim, seyircileri incelerim..

Yine aldım başımı gittim bir oyuna geçenlerde. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle, Yanık için bilet aldığımda sıcacık evimde oturmakta ve oyun araştırmaktaydım. Daha önce kendisinin tavsiyesiyle izleyip beğendiğim Günlük Müstehcen Sırlar’ın ardından bu oyun için pek tereddüt ettim diyemem!

Oyun günü işten çıkıp aheste bir şekilde Cevahir Alışveriş Merkezi’ne doğru yürüdüm.. Soğuk yüzüme vurdu kendime geldim, işten sıyrıldım, kafamı boşalttım ve o da ne! Cevahir yine tıklım tıklım! Ne var şurada hala anlayamadım ama ne zaman gitsem iğne atsan yere düşmez kıvamında kalabalık.

Devlet Tiyatroları sahnesine doğru usulca yürüdüm, biletimi aldım ve salon kenarında ısınmaya başladım. Dedim ki bir broşür alsam elime de okusam oyuna girmeden.. Fakat bir de baktım broşür satılık! Broşür de değil de, oyun kitapçığı tadında, dergi boyutunda bir basılı yayın. Çıkışta alırım diyerek oradan az uzaklaşıp, fuaye fotoğraflarına doğru harekete geçtim. Onları gözden geçirdikten sonraaa salona girdim, en ön sıradaki yerimi aldım ve dekoru süzmeye başladım. Derkeeeennn DT karizmasıyla ‘gonk’ seslerini duyduk veee oyun başladı..


“Yanık” oyunu çok uzun zamandır değil, 20 Ekim’den bu yana sahneleniyor Devlet Tiyatroları’nda. Bu kadar zamanda adını sanını oldukça duymamızı sağladı. Hakkında pek kötü şeyler okumadığım ve sıklıkla sosyal mecralarda adı geçen oyunun yazarı Wajdi Mouawad. Kendisi Lübnan doğumlu ve iç savaşı bütün kötü yüzüyle yaşamış, ülkesinden göçmek zorunda kalmış bir tiyatro insanı. “Yanık” da bir iç savaş anlatısı..


Janine ve Simon.. İki kardeş, ikizler. Nefretle sevginin iç içe geçtiği duygularla bağlandıkları anneleri ölür ve onlara birer mektup bırakır.. Öldü sandıkları babalarını ve varlığından hiç haberdar olmadıkları ağabeylerini bulmalarını ister.. Bu istek karşısında şaşkına dönen ikizler ise yıllardır tek kelime etmemiş, sessizliğe bürünmüş ve bir cümleyle ölmüş annelerine nefret beslemekte, onları sevgisiz büyüttüğü için öfke duymaktadırlar.. Ama yine de bu onları annelerinin geçmişine gitmekten alıkoymaz..


Nevval.. Bir adam sever.. Vahap.. Nevval’in sevdalısıdır.. İki aşığı birbirinden ayıran ise aslında aşklarının ta kendisidir.. Bu ayrılık Nevval’i savaşın göbeğine sürükler.. Acılara şahit olan, acıları dindirmek için çabalayan Nevval ve yol arkadaşı Sevda, savaşın orta yerinde verdikleri bu mücadelede acıyı tatmaktan kaçamayacaktır..

"Zaman kafası kesilmiş bir tavuk gibi çılgınca bir o yana, bir bu yana koşuyor, kesik boynundan kan fışkırıyor ve biz o kanda boğuluyoruz.."

Oyun biraz uzun, 3 saat kadar sürüyor. İtiraf etmek gerek ki temponun düştüğü bölümler vardı. Sembolik sahneler (misal, doğum sahnesi) çok zekice kurgulanmıştı. Ve şahane de bir finali vardı! Dikkat! Kanınız donabilir, tüyleriniz diken diken olabilir!


Nevval’in üç dönemini canlandıran Iraz Yöntem, Fatma Öney ve Emel Göksu Keleş karakterin derinliklerini çok iyi analiz etmişler ve seyirciye geçirmeyi başarıyorlar. Hayatın Nevval’de bıraktığı tüm izleri oyun bittiğinde bizim içimizde bırakıp gidiyorlar.


Oyun çıkışında almaktan kendimi alıkoyamadığım kitapçıkta ise oyunla ilgili ilginç bir noktadan bahsediliyor. Yazar Mouawad, oyunun Lübnan’daki sahnelemesinin yaratım sürecinde oyuncularını doğaçlama yapmaları için serbest bırakıyor ve oyunun metni bu şekilde ortaya çıkıyor.. Yani iç savaşı gerçekten yaşamış kişilerin içindeki duygularla örülüyor ve oluşuyor metin.. Kitapçık diyor ki ; “Kelime işçiliği için düşünülmüş ve teknik olarak kurgulanmışsa bile bu küçük detay bizi çarpıcı bir gerçeğin karşısına çıkarır. Lübnan’da yaşanan savaş öylesine yoğun ve dolu acılar içerir ki , olayların yalnızca üzerinden geçmek, olayları yalnızca canlandırmak bile kendiliğinden şiirsel olana ulaştırır kişiyi...”

Oyun 2010 yılında sinemaya da aktarılmış. Kanadalı yönetmen Denis Villeneuve tarafından sinemaya “İçimdeki Yangın” adıyla aktarılan film, en iyi yabancı film dalında Oscar’a aday gösterilmiş.

Bir süredir ihmal ettiğimi düşünüp üzüldüğüm Devlet Tiyatroları ile tekrar yan yana gelmemi sağladı “Yanık”. Oyunun can alıcı cümlelerinden birinde de dediği gibi “Birlikte olduğumuz sürece her şey yolunda” : )

Size son lafım da şudur ki, bu oyunu kaçırmayın!

YANIK / İstanbul Devlet Tiyatroları

Yazar: Wadji Mouwad
Yönetmen : Cem Emüler
Çeviren : Cem Emüler
Dramaturg : Egemen Arslan
Dekor Tasarım : Ali Cem Köroğlu
Kostüm Tasarım : Ali Cem Köroğlu
Işık Tasarım : Akın Yılmaz
Müzik : Koray Kahraman
Yönetmen Asistanı : Tansel Öngel

Oyuncular
Fatma Öney, Tansel Öngel, Murat Karasu, Emel Göksu Keleş, Iraz Yöntem, Gökçe Erinç, Veda Yurtsever İpek, Engin Şahin, Atilla Can Çelebi, Fatih Sarı

2 Şubat 2012 Perşembe

GÜZEL ŞEYLER BİZİM TARAFTA




Geçen sezondan beridir ki bu oyuna ha gittim ha gidicem diyerekten aylarımı geçirdim! Ve sonunda oyun bitmeden teşrif edebildim hem de yine son anda gelmeyen birinin bileti sayesinde : )

Eczane konuları ile alakalı tiyatrocu arkadaşım Burkay ve tiyatro konularıyla alakalı tiyatrocu arkadaşım Arda ile Santralİstanbul’un tozlu yollarına çıkmak üzere AKM önünde buluşmayı denedik. Oysa servis beklemeye nedense niyetimiz yoktu ve buluşur buluşmaz atladık taksiye ve gittik Santralİstanbul’a..

İlk önce kapı girişini keşfedebilmek için biraz zaman geçirdik.. Bu konuda çok girişken olduğumuzu söyleyemiycem ama kapıyı bulduk neyse ki : )

Oyunda bir kulaklık teçhizatı olduğundan haberdardık, hatta Burkay kendi şahane inanılmaz süper kulaklığını unuttuğu için de yolda baya hayıflandı. Ama Krek işin ucuzuna kaçmamış, kaliteden şaşmamış ve Sennheiser ses sistemini seyircisinden esirgememişti! Çok tatlısınız :)

Kimlik karşılığı gişeden aldığımız kulaklıklarımızla kapıda sıra olduk, kapı açılınca da usulca içeri girdik yerleştik. Tabii ki farklı bir sahne düzeneği görmüş kişiler olarak sahneyi uzunca inceledik.

Komik bir de anektod aktarmak isterim o anlardan.. Görevli bir arkadaş, oyun başlamadan hemen önce geldi ve dedi ki ; “lütfen kulaklıklarınızın çalışıp çalışmadığını kontrol edin.. eğer oyun sırasındakulaklığınızda bir arıza olursa arkada duran arkadaşıma dönüp işaret edebilirsiniz..” diye devam ederken seyirciler arasından bir kendini bilmez “iki adet çıkışımız bulunmaktadır…” dedi ve espri yapmaya çalıştı..Ben size daha da bişey demiyorum seyirci! Cık cık cık…

Işık karardııı ve kulaklığımız çalışmaya başladı…



Evlerine hırsız girmiş bir çiftimizin diyaloglarıyla başlayan oyun, kendilerinin kavgası ile devam ediyor. Sonrasında hayatlarına giren başörtülü genç kız ve sevdiği adam ile işler yön değiştirmeye başlıyor. Bir anda iki farklı hayat iç içe giriyor. İki farklı bakış açısı, iki farklı ilişki biçimi, birçok farklı hayat detayı.. Kendi kalemlerinden söylemek gerekirse ; “Korkaklar ülkesinde sevmek suç, sevenler tutsak.”

Oyun insanı düşündürüyor.. Daha güzel şeyler kimin tarafında acaba hakkaten? Yoksa herkesin kendi gördüğü yerde midir en güzelleri? Yaşayabildiklerin midir ? Görebildiklerin mi? Yoksa göremediklerin mi? Ya da gerçekten bizim taraf ve sizin taraf var mıdır? İki tarafta da aynı şeyler yaşanıyor olmasın sakın.. Kim bilir hangimiz daha çok sevebilir, daha çok feda edebilir.. Kim daha korkaktır..Kim daha cüretkar..


Oyunu camekan arkasından seyretmek garip.. Ama şahane.. Bi kere siz seyirci olarak dışarıdasınız! Dikizleyensiniz.. Bakansınız.. Ama acaba görebilen misiniz ?

Ses sistemini nasıl kurguladılarsa her ses, her nefes, her dokunuş kulaklarınızın içinde ve her şey çok temiz. Adeta bir sinema filmi izler gibisiniz. Üstelik olayın da tam içindesiniz. Sanki yan komşunuzda oluyor bütün bunlar ve aranızdaki duvar aslında camdan gibi.. Ya da duvara cam bardak dayamışsınız da izliyormuşsunuz gibi..


Durum bu kadar samimiyken oyunculuklar da sade ve doğal olunca işin tadı kat kat artıyor. Öykü Karayel gerçekten de sezon boyu aldığı övgüleri ve ödülleri hak ediyormuş. Partneri Ozan Çelik çok başarılı.. Tülin Özen çok güzel yansıtıyor o hepimizin bir parçasına sahip karakterini.. Bartu Küçükçağlayan.. Canım.. Güzel kardeşim.. Çok güzel oynuyorsun da.. Rica etsek artık başka bir karakter izletsen bize.. Tamam, anladık bu karakteri çok iyi yansıtıyorsun.. Ama bi değiş be arkadaş! Seni kaç oyunda izledim bak ; Şeylerin Şekli, Hoop Gitti Kafa, Bomba, Güzel Şeyler Bizim Tarafta. Bak şaka maka 4 olmuş! İyisin, hoşsun, çok başarılısın ama halk senden değişim bekliyor Bartu! Seni seviyoruz.

Oyun bitti, oyuncular selama çıktılar ve ben şunu düşündüm ; “Şimdi karşılarında 50 tane kulaklıklı insan görüyor, bence karşında seni alkışlayan 50 uzaylı görmek gibi bişeydir..” Ben olsam baya gülebilirdim zira bence çok komik bir görüntü : )

Oyunda en çok beğendiğim şeylerden birisi de kostümlerdi. İçinde bulunulan toplumsal hale çok uygun, en ince detayıyla düşünülmüş. Çok şık!

Oyunu yazan yöneten Berkun Oya’nın ellerine sağlık.. Daha çok oyunlar yapsın, daha farklı şeyler denesin bize de deneyimletsin diye bekliyoruz.

Ben derim ki bu sezon hala devam etmekteyken bu oyunu kaçırmayın. Bakın bakalım güzel şeyler ne taraftaymış..

GÜZEL ŞEYLER BİZİM TARAFTA / KREK
Yazan Yöneten : Berkun Oya
Işık : Cem Yılmazer
Oyuncular : Bartu Küçükçağlayan, Ozan Çelik, Öykü Karayel, Tülin Özen
www.krek.net