24 Kasım 2013 Pazar

AİLE MEZARLIĞI / TİYATRO FOBİ

Öncekilerin aksine bu sefer, ne uzun zamandır takip etmişliğim vardı ne de isimlerini duymuşluğum. Sadece ekipte eski bir arkadaşımın yer almasından dolayı destek amaçlı koşturdum "Aile Mezarlığı"na. Yanımda da yine bir önceki oyuna da beraber gittiğim "plaza arkadaşım". Kendisini alternatif sahnelere alıştırmak ve sürekli izleyici yapmak peşindeyim, ilerleme fena değil. Ona "plaza arkadaşım" dedim diye biraz bozuldu ama okuyucuda merak uyandıracak bir karakter olacağının henüz farkında değil!

 

Neyse konumuza gelelim. İşten çıktık koştura koştura yemek yedik oyuna aç aç girmeyelim dedik. Ooohh üstünüze afiyet bir de tatlımızı yedik, üstüne de sahnenin hemen önünde çayımızı bile içtik!
Oyun öncesi arkadaşımla ufaktan hasret giderdik, plaza arkadaşıma da Şermola ile ilgili kısa bilgilendirmemi yaptım. Ardındaaaan şaşkoloz gibi "ay hangi kapı, nerden giriyoduk" falan diyerekten nihayet içeri girdik.


Bu yıl AltFest'te prömiyer yapmış bir oyun "Aile Mezarlığı". Halbuki grubun ismi bana pek tanıdık gelmemişti. Açtım baktım, meğer 2011 yılının sonlarında kurulmuş, 2012'de ilk oyunlarını oynamış bir ekipmiş. Kendi adıma yeni bir ekiple tanışmaktan memnuniyet duydum.


Oyuna gelirsek.. Aile Mezarlığı 3 arkadaşın dertleşme gecesi.. 3 farklı aile yapısı, 3 farklı travmatik durum söz konusu. Travmatik diyince oyunu travmatik sanmayın, oyun değil sadece durumlar :) Kankalardan birisinin babasının yakın zamanda ölmüş olması üzerine, acısını paylaşmak üzere evde içmece organize ediliyor. Kankalar asosyale bağlayan arkadaşlarını kendine getirmek için "rakıyı gömelim" diyorlar. Emre'nin derdine derman olmak üzere başlayan gecenin devamında Fırat ve Görkem de kendilerini "anlatan" kişi olarak buluyorlar.


Oyunun tanıtım yazısından da anlaşılacağı üzre ailevi sorunların temel kaynağı babalar. Yani Emre'nin babasını gerçek anlamda gömerken, diğer iki babayı da mecazen gömüyorlar. Zira onlarla içsel bir hesaplaşma söz konusu. Mevzu baba ve oğullar olunca da tabii erkek muhabbetinin dibine vuruluyor, testosteron seviyesi tavan.


Oyun metni, aynı zamanda yönetmen olan Şirin Öten tarafından kaleme alınmış. Kendisi araştırabildiğim kadarıyla oldukça tecrübeli bir oyuncu ve dramaturji mezunu. Oyuncunun dilinden anladığı belli bir yazar.. Birçok oyuncunun gözünün kalacağı karakterler yazmış, erkek olma durumunu iyi analiz etmiş. Çok atla deve bir mevzu değil, bildiğimiz gördüğümüz şeyler ama bir arada güzel durmuş. Bunun bir içki gecesinde bağlanmış olması da beni keyiflendirdi açıkçası :)

Amma velakin oyuncular bu metin avantajını daha iyi kullanabilirmiş.. Daha iyi oynansa tadından yenmezmiş.. Metin ve sahneleme bu kadar gerçekçiyken oyuncuya çok iş düşüyor arkadaş! Durumun tüm inandırıcılığı bir anda tepetaklak olabilir. Oyun ilerledikçe açıldılar gibi hissettim aslında ama daha tutarlı olunursa daha iyi olur sanki.. Aralarında en başarılısı Fırat rolündeki Erdal Baran Şahin.


Sahnelemede de kafama takılan bazı şeyler olmadı değil. Mesela herşey bu kadar maskülen iken o futbol toplarından her karaktere bir tane vermeye gerek var mıydı ? Oyunun gerçekçiliği ile biraz çelişiyor. "Kendi golünü atmak" gibi metaforik mesajlara gerek var mıymış çok bilemedim. Oyunun sonu da biraz bu duruma benzer.. Seyirciyi bile gerçek olarak varsaydığınız bir durumda bu son biraz film karesi gibi oldu benim için.


Oyunun sizi ters köşe yapan bir tarafı var, onu çok beğendim! Hahahah tabii ki yazmıycam ne olduğunu :) Ama durumun oyun içine yedirilmesini ve bu hususta abartılı oyunculuktan kaçınılmasını takdir ettim.
Bazı şeyler "abi evet erkeklerle ilgili başka ne var? Tamam onu da ekleyelim" denmiş ve yerleştirilmiş gibi duruyor. Bir de "iyi rakı içen oyuncu arıyoruz" ilanı ile oyuncu seçmesi açılmış deseler inanırım! Burada tek hassas nokta, izleyici olarak bu "nasıl da içiyolar arkadaş!" mevzusuna takılıp konudan uzaklaşma riski. Yanımdaki beyfendiyi de arada kendi kendine bunula ilgili söylenirken yakaladım! :)

Tiyatro Fobi ile tanıştığıma tekrar memnun oldum. Umarım yeni yeni yerli metinlerle karşımıza çıkmaya devam ederler.
Siz de kendileriyle tanışmak istiyorsanız ya da "tanışıyoruz zaten" diyerek beni eziyorsanız Aile Mezarlığı 29 Kasım'da Şermola Performans'ta. Aralık ve sonrası için ise facebook sayfalarından takip edebilirsiniz ; https://www.facebook.com/TiyatroFobi



AİLE MEZARLIĞI / TİYATRO FOBİ
(Tek perde, 90 dakika)

yazan & yöneten/ şirin öten
oyuncular/ burak akyol mert güçkıran erdal baran şahin
reji asistanları/ izzet otru pınar saatçi
tanıtım videosu : http://www.youtube.com/watch?v=rzNOCzKjsVI

10 Kasım 2013 Pazar

EMEK SAHNESİ SUNAR.. KÜSKÜN MÜZİKAL

Emek Sahnesi her daim gözdemdir, çok az yerde böyle sıcak karşılama, böyle içten gülümseme görürsünüz. Orada oyun izlemeye karar verdiğimde bile mutlu olurum. Bir de rezervasyon yaptırırken telefonda adımı söyledikten sonra "aaa meraba ya naber?" dediler mi "her zamankinden" diyebildiğim mekanların samimiyetini hissederim. Aman yarabbi duygusallaştım, tutmayın ağlarım.

Aman canım size ne işte severim sevmem de yani Küskün Müzikal'e de gitme hevesim bundandı, ondan anlatmış olayım :)

Engin Alkan müzikal yazmış yönetmiş, hem de Emek Sahnesi'nde? Müzikal? Emek? Sahnesi? Kaç metrekareydi yaw orası ? Hayır içini de baya yakından gördüm aslında ama.. Müzikal.. Hmmm.. gibi düşünceler kafamda uçuşmaktaydı..

Plaza katından arkadaşımı taktım koluma, yine koşar adım yetiştiğimiz oyuna doğru sürükledim. Taksiden inip soluk soluğa gişede bulduk kendimizi ve Basil'i kutsal mekanında bulduk. (Basil Emek Sahnesi'nin demirbaşlarından :) ) Biletleri aldık ve neyse ki seyirci alınmadan birkaç dakika öncesinde fuayedeydik. Çok isabetli tercih ettiğimiz yerimize oturduk ki ne göreyim! Sahneyi öyle bir hale sokmuşlar ki 5 kat büyümüş gibi olmuş. Yani 5 kat dediysem tabii aklınıza ŞT sahneleri gelmesin, bu da kendi çapında 3-5 kat işte :)

Çalgılı çengili oyunumuz başladıııı ve 2 perde olmak üzere neredeyse 3 saat sürdü. Haberiniz olsun, planınızı programınızı ona göre yapın!


Küskün Müzikal Engin Alkan'ın bir uyarlaması. Aslı Carson McCullers isimli 1900'lerin ilk yarısında ABD'de yaşamış bir hanım yazarımıza ait bir eser. Bu eserden yola çıkan Engin Alkan müzikalleştirdiği bir metin sunuyor izleyene. Bu sefer müzikleri de kendisi yapmış ve koreografiyi de ŞT'de de daha önce birlikte çalıştığı Senem Oluz'a teslim etmiş.

Oyunun baş kişisi mendebur Zakkum Hanım. Kendisi hayata küsmüş ve zaten canından bezmiş olan tüm kasabayı yaptığı benzersiz şarapla kendine esir etmiş. Arkasından ballandıra ballandıra dedikodusunu yapıp söylendikleri Zakkum Hanım akşam olup da şarap servisine başlayınca kapısında el pençe divan olan kasabalı evlere şenlik.



Bir gün Zakkum Hanım'ın ucubik akrabası Kuzen süüpriiizz diyerekten ortama giriyor. Zamanla mendebur hanımı insanlara az biraz, zorla da olsa, gözünün ucuyla falan bakar hale getiriyor sevgili kuzeni. Tam bu noktada Zakkum'un eski belalısı Kesik ortaya çıkıyor ve Zakkum'u intikam hırsı kaplıyor. Bütün bunlara şahit olup olayları fiştekleyip gazlayan kasaba halkı da işin tadı tuzu.
Sonrasını izleyince görürsünüz, daha anlatmicam.



Şaka bir yana, çalgılar, çengiler ve de danslar ile şenlendirilmiş oyun 3 saat falan ama kendini izletiyor. Öncelikle sahne tasarımı çok başarılı, küçücük sahneye dünyaları sığdırmışlar. Ergonomik ana alan evrilip çevrilip bütün sahnelerin merkezi olaraktan oyunu götürüyor, çok iyi tasarlanmış. Sahne küçük dedik ama yani alt giriş, yan çıkış, üst kaçış derken her nokta değerlendirilmiş. Grotesk makyaj-kostüm tasarımı, oyun tam anlamıyla grotesk olmasa da sahnede iyi duruyor. Danslar çok eğlenceli ve yerli yerinde olmakla birlikte bana birazcık İstanbul Efendisi tadı verdi, Senem Oluz iki oyunun da koreografı olduğundan olabilir. Bu fikrimi destekleyen pek olmadı ama ben öyle hissettim. Onun danslarını da beğenmiştim, bunu da beğendim neticede :)

Orkestra çok sempatik, oyuna ara ara katılımları keyifli. Oyunun yapısına uyar uymaz bunu tartışmak bana düşmez, seyirlik olarak baktığımda beni gülümseten anlardı.



Ama asıl oyunu tadından yenmez hale getiren şey, oyunculuklar. Birbirinden iyi oynayan oyunculardan oluşan bir ekip izliyoruz sahnede. 3 isim benim için ön plandaydı ; Pınar Yıldırım (Zakkum), Kuzen (Edip Tepeli) ve Zeynep Çelik (Battal Sefa). Karakterler çok iyi ifade ediliyor, çok temiz ve net oynanıyor. Hiçbir detay kaçırılmamış, oynadıkları her dakika, her saniye karaktere ait bir şeylerle dolu. Söyledikleri şarkılarda da karakterden en ufak bir sapma yok. Zaten işin güzel yanı da bu! O şarkıyı Pınar değil Zakkum söylüyor, Edip değil Kuzen söylüyor. O zaman inandırıcı oluyor, o zaman bütünlük sağlanıyor. Oyun boyunca bir saniye bile atmosferden uzaklaşılmıyor.

"Aşk için neler feda edilebilir ?" "Fedakarlık nerde başlar nerde biter ?" "Minnet duygusu nedir ?" "Aşk minnetten üstün müdür ?" gibi ulvi soruların yanında, "Bıyıklı kadınlar da ev yemeği yapabilirler mi ?" "Toplum kambur kişileri dışlar mı?" gibi aklınıza gelmiycek sorulara da oyunda cevap bulabilirsiniz. Aşk, ihtiras, intikam hep bu oyunda! : )))))))))))))



Küçük sahnede büyük oyunlar oynayan bu ekibi çok kutluyorum. Çok güzel bir ekip olmuşsunuz, çok imrendim! Engin Alkan'ın ellerine sağlık oyunun yazanı, yöneteni, müzikleyeni, dekor tasarımcısı olarak birçok şeye el attığı izlemesi süper keyifli bir oyun olmuş.

Bu sezon izlediğim ilk oyundan bu kadar mutlu ayrılmak ne hooş!
Siz de izleyin siz de bir hoş olun, keyiften sarhoş olun.

NOT: Bu arada plaza arkadaşım oyunda göz yaşlarına hakim olamadı. Canım yaaaa nası da duygusaldır. Benim gibi olmayın siz, onun gibi olun. Duygusal iyidir.


KÜSKÜN MÜZİKAL / Emek Sahnesi

Yazan-Yöneten-Müzik : Engin Alkan
Koreografi : Senem Oluz
Kostüm Tasarımı : Çağla Yıldırım-Merve Arun
Kostüm Uygulama : Gaye Kızılışık
Dekor Tasarım : Engin Alkan
Dekor Uygulama : Zeki İlyas Kızılışık
Oyuncular:
Zakkum : Pınar Yıldırım
Kesik : Mert Şişmanlar
Kuzen : Edip Tepeli
Battal Sefa : Zeynep Çelik
Zifir : Hande Ağaoğlu Kaplan
Kıymık : İbrahim Ersoylu
Mıhbey : Caner Erdem
Kurşet : Hasan Karakurt
Orkestra Üyeleri
Orkestra Şefi – Keman : Hivda Zizan Alp
Klarnet : Merve Sarıkaş
Kanun : Toygun Can
Bass-Elektro Gitar : Zeki Berk Ulu
Perküsyon : Öner Coşkundere

Emek Sahnesi : Uzunçayır caddesi Doğançay işhanı No 29/1 Hasanpaşa-Kadıköy/ İstanbul
                          0 216 / 545 73 76

20 Ekim 2013 Pazar

EDINBURGH 2013



Yeni sezona adım atmadan evvel Fringe izlenimlerimden bahsedeceğimi bir önceki iletimde belirtmiştim. Her sezon başı olduğu gibi yine üzerimdeki atıllığı atabilmek için çalışmalarım sürüyor. Keyfim yetti de geçtim klavye başına.

Amaan arkadaş iyi ki de gittim festivale, görmemişin Fringe'i olmuş tutmuş sündürmüş, anlatmış da anlatmış. Festival günlüğümü yazayım da herkes rahatlasın bu bahsi kapatalım artık önümüzdeki seneye kadar.

Vasat işler görmekle birlikte, enteresan işler de gördük. Yüzlerce oyun içinden düşünüp düşünüp seçmek çok zor. Gitmeden ciddi bir ön çalışma gerektiriyor bu iş, o da seneye işalla! El yordamıyla seçtiklerimizden bahsetmeye değer birkaç tanesinden bahsedeyim isterim.

EVERYMAN - Splendid Productions
  İzlediklerimin en iyilerinden birisiydi! Saat sabah 11'de olması sebebiyle insanların hafif mahmur girdiği salonda güzelim 3 oyuncu kapıda karşılıyordu seyircisini. Merhabaaa, hoşgeldiniiizz, sizi şöyle buyur edelim efendiiimmm gibi bir girişle yüzümüzde bir gülümseme oluştu girer girmez. Clown tiyatrosu (böyle bir kavram var mı bilmiyorum, artizlik için yazmadım ) kıvamındaki ekip 3 kişi. Everyman ise oyunun ana karakteri. Everyman bir gün Tanrı ile karşılaşıyor ve kabaran hesap defteri sebebiyle sorgulanıyor. Tanrı diyor ki evladım git kendini akla, becerebilirsen. Everyman de hayatıyla bir hesaplaşma içine giriyor v Tanrı karşısına onunla birlikte çıkacak, onu yalnız bırakmayacak birisini arıyor. Ekip bu hikaye üzerinden bizi "aynı" yapan 7 şeyi anlatıyor. Seyirciyle iletişimi hiç koparmıyor, arada kendileri çalıp kendileri söylüyorlar. Çok güldük, çok eğlendik, çok beğendik. Oyunculuklar süperdi! İçimden keşke İKSV bu ekibe ulaşsa da festivalde getirse, hatta atölye yaptırsa diye geçirdim durdum. Aşağıdaki linkleri ziyaret edebilirsiniz..
http://www.youtube.com/watch?v=q4ifCWa3aW4
http://www.youtube.com/watch?v=slGPQOpt3qc
http://www.splendidproductions.co.uk/


HISTORIE D'AMOUR - Teatrocinema
İlk defa izlediğim ve izlemekten acaip keyif aldığım bir teknik ile sahneleniyor oyun. King's Theatre'da izlediğimiz oyun, sinema ve tiyatroyu birleştiriyor ve üç boyutlu olarak bize sunuyor. Sahnede adeta bir çizgi roman izliyoruz, üstelik içinde iki gerçek oyuncu ile. Sahnedeki iki ince perdeye nereden ne yansıttıklarını tabii ki anlayamadım ama iki oyuncu dışındaki herşey perdede üç boyutlu bir çizgi roman gibi izletiliyor. Sinema mı tiyatro mu izliyosunuz, yoksa koca bir çizgi romanın içinde mi geziyosunuz belli değil. İnsan kendini öyle bir kaptırıyor ki, sahnede hikayeyle birlikte akıp gidiyorsunuz. Teknik olarak çok acaip olmakla birlikte, oyunculuk tekniği olarak nereye oturduğunu hiç kavrayamadım. Üç boyutlu bir görüntünün içinde oynamak, oradaki şişeyi eline al-ıyor gibi yap-mak nasıl bir iştir ? Nasıl bir disiplin, nasıl bir konsantrasyon, nasıl bir çalışma ister ? Anlatılan hikaye çok ahın şahım değildi açıkçası. Güzel noktalara temas etmekle birlikte aynı şeyi bin defa tekrar ettiği için biraz tekdüzeliğe düşüyordu. Bir kadına saplantılı derecede aşık bir adam, bu kadına tecavüz ediyor. Kadın ise bundan şikayetçi olup kaçmakla birlikte adama garip bir tutkuyla bağlanıyor. Diğer yandan adam dışında hayatında yapayalnız olduğu için sapıkça bir içgüdü ile ona bağlanıyor. Adamın kadına tecavüzü, kadının kaçışı, adamın onu tekrar buluşu, kadının teslim olup sonra tekrar kaçışı derkeeeeen üç-dört tur atıyoruz bu döngü içinde. Oyun İspanyolca, İngilizce üst yazılı olmasına rağmen izlerken konsantrasyon kaybı bile olmuyor çünkü o görsellik sizi hapsediyor. Şili'li ekip tarafından yaratılan bu teknik, ekibin o zamandan beri oyunlarında kullanılıyor. Daha önce de Edinburgh'ta başka bir oyunlarıyla yer alan Teatrocinema 2007'den beri bu teknikle oyunlar sahneliyor. Keşke bizim festivale de gelse.. Aşağıdaki linklerden faydalanabilirsiniz ;
http://www.teatrocinema.cl/
http://www.youtube.com/watch?v=SonsSLtm10E
http://www.youtube.com/watch?v=lmQxsN0DJ04

Photo: Montserrat Antequerra

THE BRIDGE - Written and performed by Benjamin Scheuer
Bu güzel suratlı arkadaşımız Amerika'dan gelmişti.Tam olarak oyun da diyemeyeceğimiz şarkılı anlatımlı performansı o kadar içtendi ki gözler doldurdu. Kendi hayat hikayesini 13 şarkılık bir albüm yapmış. Sahnede de hikayesini anlatırken yeri geldiğinde gitarını eline alıyor, şarkısını söylüyordu. Bu da bir hikaye anlatım yolu demek ki.. Beğendik, alkışladık, eleştirmenlerden de çok olumlu yorumlar almıştı kendisi.


LEAVING PLANET EARTH - Grid Iron Theatre Company
International Festival kapsamında dahil olduğumuz bu değişik oyun, seyircilerin bir konferans merkezinde toplaşmaarıyla başladı. Herkese birer verici takıldı. Elimize parmaklarımızdan geçirmek suretiyle takılan ışıklı zamazingolar. Uuu onları takınca dedik ki bizi takibe aldılar herhalde nabzımızı falan ölçücekler. Grubu üçe böldüler, tur otobüslerine bindirdiler. Nasa görevlisi gibi giyinmiş (aynı zamanda Gora filmindeki uzaylı tipler gibi tipler ) bir hanım ayağa kalktı dedi ki hoşgeldiniz sevgili dünyalılar, dünya gezegeniyle artık işimiz bitti. Siz dünyadan kurtulan son şanslı kişilersiniz, şimdi sizi hayatınızın geri kalanını geçireceğiniz "Yeni Dünya"ya götürüyoruz. Buyrun dedi izleyin nasıl bir iş bu. Otobüste 15 dakika kadar projenin yaratıcısı bilim insanı bize video ile bu işin nasıl olduğunu anlattı. Efendim sonra indik otobüslerden, bir tırmanış merkezine gelmişiz. Burada bizi odadan odaya sokaraktan bundan sonra yaşayacağımız "Yeni Dünya"yı tanıtmaya başladılar. Ara ara da ışıklar değişiyor ve seyirci konumuna geçerek oradaki çalışanların muhabbetlerine şahit oluyorduk. Sonraki birkaç saat boyunca odalar gezip hikayeler dinledikten sonra bizi tırmanma merkezinin ortasına, yapma dağların arasına götürdüler. Dev gibi dağların arasında hakikaten görkemli bir ortam. Alttan verdiler müziği, havaya da girdik. Sonra proje yaratıcısı bilim kişisi çıktı "Evita"vari bir konuşma yaptı. Üstümüze yağan konfetilerle eski dünyanın kapanışı, yeni dünyanın varoluşu kutlandıktan sonra bizi otobüslerle şehire geri götürdüler. Güzel düşünülmüş enteresan bir iş, fakat iyi oyuncular seçin be yavrum! O kadar masrafa girmişler ama hikayelere ısınamayınca işin tadı kaçtı. Siz siz olun ne oynarsanız oynayın yeter ki iyi oynayın.
http://www.leavingplanetearth.com/



Gördüğüm, bu yazıda detay vermediğim diğer oyunlar ;

* Jekyll&Hyde - Flipping Theatre
* Alice In Wonderland - Oxford University Dranatic Society
* Killers - Boys of The Empire Productions
* Eugenie Grandet - Hartshorn - Hook Productions
* Red Bastard - Eric Davis

25 Ağustos 2013 Pazar

SEZON MU? YENİ Mİ? FESTİVAL Mİ? GEZİ Mİ?

Sevgili dostlar, okurlar

Nasılsınız ? Umarım herkes iyidir, herşey yolundadır..

Eylül yaklaşırkene sezonun açılmasını heyecanla bekliyoruz. Hem tiyatro sezonu, hem Gezi sezonu açılacak diye heyecanlıyız!

Ben sezonu yine erkenden açtım ( Gezi'yi değil tiyatroyu) ve Ağustos'un ilk haftasında Edinburgh'u ziyaret ettim. Fringe ve International Festival bünyesinde 2,5 günde 10 tane oyun izledim. Sonra bir süre kendime gelemedim desem yeridir :) Bi zihnim açıldı, bi dünyam genişledi.

Bu yazımda maksadım merhaba demek ve klavye ile olan münasebetimize bir ısınma turu attırmak. Daha sonra niyetim festivalde gördüklerimden bir kuple vermek.

Bu arada sezon açılışı için kıpırtılar başladı, ekiplerden haberler geliyor. Şuradan bazı gruplarla ilgili bilgi edinebilirsiniz ; http://agos.com.tr/haber.php?seo=alternatif-tiyatrolar-seyircisini-bekliyor&haberid=5603

Bir de Ekim ayının ilk haftasında Alternatif Tiyatrolar Festivali olacakmış 5-13 Ekim'de, hazırlıklı olunuz. Okuma tiyatroları, prömiyerler, atölyeler derken yoğun bir açılış haftası bizi bekliyor :) Programı internet sitelerinden yayınlarlar diye düşünüyorum ; http://www.altfest.org

Bir de forum parklarında oynanan "Gezerken" oyunu var ki henüz izleyemediğim için sıkıntılıyım! Bir sonraki gösterimi ne yapıp edip yakalamam lazım. Bence siz de yakalayın kaçırmayın, çok güzel diyolar gidenler.

Şimdilik bu kadar.

6 Nisan 2013 Cumartesi

ANNEMİN CİNAYET LİSTESİ / Cinnet Anaların Ayakları Altındadır


Provalarımızın bitmesiyle soluğu seyirci sandalyelerinde almıştık! Burçak ve Sinem'le günlerce her gün görüşmüş olduğumuz için, adeta birbirimizden ayrılamıyorduk. Veeee yolumuz Emek Sahnesi'ne düştü. Yok yok tesadüfen değil baya koşa koşa gittik "Annemin Cinayet Listesi" izlemeye.

Oyun öncesinde Sevil Akı'nın çok sevdiği portakallı, vişneli, kakaolu keki bahaneyle kesip kendimiz de nasiplendikten sonra seyirci olmak üzere geçtik yerimize. Neyse ki o gün Yeşim Ceren Bozoğlu da seyirciler arasındaydı da onun mahalleyi inleten kahkahalarından bizimkiler çok duydulmadı :)


Açıkça söylemek gerekirse bizim niyetimiz Sevil Akı izlemekti.. Diğer arkadaşlardan çok özür diliyorum.. Ama resmen kime niyet kime kısmet der gibi sahnedeki herkesi benzer keyifle izledik! Annesi katil olan 3 çocuk, anneleri ve polis sevgilisi. İşte size "Annemin Cinayet Listesi"

Anne Mini pazardan döner.. Fakat bu sefer bir aksilik olmuştur.. Pazardaki kadınlardan birisini bıçaklamış ve öldürmüş, üstelik cesedi de evin girişindeki kaldırıma bırakmıştır..
Cinnet geçiren annelerinin arkasını toplayan ve bu travmayı atlatmaya çalışan birbirinden arıza 3 çocuk ise bunun sadece bir başlangıç olduğunu bilmezler..


İkinci cinayeti yetmezmiş gibi bir de polis sevgiliyi koluna takıp evrim geçiren anne, yıllardır bastırdıklarından kurtulmuş, rahatlamış ve özgürleşmiştir artık! :) Der ki ; ''Sonra nasıl oldu anlamadım kendimi Rebeca'nın boynunu keserken buldum... Peki neden Rebeca'ya oldu olan? Bilmiyorum. Sizce benim için yeni bir hayat başlıyor olabilir mi? Siz ne düşünüyosunuz?''


Broşürün son cümesi der ki : "Suç kavramını mizahi bir dille yargılayan Annemin Cinayet Listesi, seyirciye ahlak kurallarına farklı bir açıdan bakma fırsatı veriyor.

Hakikaten de ahlak kurallarına farklı açıdan bakabilirsiniz evet :) Cinayetler silsilesi sorumlusu bir anneniz olursa siz de herşeye farklı açılardan bakabilirsiniz sanırım :) Sonuçta dedikler gibi "Cinnet anaların ayakları altındadır."

Oyun 2 perde, yaklaşık 2 saat ve çok eğlenceli! Oyuncular çok başarılı. 3 kardeş (Pupu - Çağrı Şensoy, Silvi - İmer Özgün, Nene - Edip Tepeli)  arasındaki iletişim çok keyiflli. Aralara serpiştirilen şarkılar oyunu canlandırmış, ayrıca besteler de çok başarılı ve yaratıcı :)

Sevil Akı ise her zamanki gibi sahnede ışıldıyor! Gözünü kırpması, adımını atması bile sizi gülümsetebilir halde. Ben şahsen bizzat kendisini ilk kez devasa sahneler dışında izledim. Bu kadar yakından seyirliği de bir başka! Katil bir anneyi sevebilir misiniz ? Evet o katil anne Sevil Akı ise seversiniz arkadaş! Size onu bile sevdirir.


Yönetmen Salih Bademci Şehir Tiyatroları'ndaki forsunu kullanmış, en has adamlara seslendirmeleri de yaptırmış :)

Yeni bir ekip olan Siyah Beyaz Ve Renkli'nin ikinci işini şimdiden merakla bekliyorum. Kendileri için ise şöyle demişler ; "Ne ola ki bu sbr. Duvara balyoz, masala dost, farka bekçi, eskiyene yeni, yeniyene umudun en dirisi baharın körpe dalı, doğrunun eğrilmeyeni, sınırın silğisi, paranın azı, coşkunun cümlesi, hiyerarşinin çöküşü, birkaç gencin el yapımı rüyası, gerçeğin ta kendisi Yedi düvelin gözü önünde inadın keçisi, Non hiyerarşik gösteri örgütlenmesi. Yani siyah beyaz ve renkli Kahramanın antisi ve kendisi."

Bana sormayın vallahi ben bişi anlamadım :) Neticede çok güzel oyun yapmışlar gidin izleyin! En yakın 18 Nisan'da Emek Sahnesi'nde izlemek mümkün.



ANNEMİN CİNAYET LİSTESİ / SİYAH BEYAZ VE RENKLİ

Yazan: Javier Daulte, Alejandro Tantanian, Rafael Spregelburd
Çeviren: Reyhan Özdilek
Yönetenler: Salih Bademci, Hüseyin Sevimli
Yardımcı Yönetmen: Güneş Sayın
Müzik: Emir Aksoy
Dekor Tasarımı: Oya Köseoğlu, Emel Erden
Işık Tasarımı: Emir Uğurçağ
Kostüm Tasarım: Nur Tepeli
Dramaturg: Melek Ata
Oyuncular: Sevil Akı, Haki Biçici, İmer Özgün, Çağrı Şensoy, Edip Tepeli

www.siyahbeyazverenkli.com 

7 Ocak 2013 Pazartesi

NERDE KALMIŞTIK? / BULUTİYATRO

Tabii ki bundan aylar önceydi.. Kayışdağı'ndaki çalışmadan çıkıp azimle Taksim'e gelmiştik Arda ile. Peşimden birilerini oyuna sürüklemeye bayılırım. Hele ki birisi bana "yaa giderken bi haber et de bizi de götür" dediyse hiç çekinmem yaparım.

Peki koştura koştura nereye mi gitik ? Şermola Performans! Ne izlemek için mi? "Nerde Kalmıştık?"


Aman da İstanbul'un öbür ucundan gidiyoruz geç kalırız diye azdan da olsa acele ettiğimizle kaldık erken bile gittik. Biletlerimizi aldıktan sonra çayımızı bile yudumlamaya vakit kaldı o kadar yani! Ama tabii oyuna geç kalmak gibi bir huyumuz asla olmadığından çayımızın son yudumlarını hafif panik içinde içtik ve sahneye geçtik.

Sanırım oyunun ikinci ya da üçünü temsiliydi. Oyunu seçme sebebim çok olmakla beraber en mühimi sanırım yazarı idi. Geçen sezon "Tetikçi" ile tanıştığım Ebru Nihan Celkan yeni oyun yazmış dediler biz de koştuk gittik. Oyunda da bildiğimiz sevdiğimiz oyuncu arkadaşlarımız yer aldığından tam bir "ne ala Mualla" durumu söz konusu oldu.

Alternatif mekanda oynanan oyunun tabii ki alternatif bir başlangıcı olur! Girişte Ebru Nihan Celkan verdi elimize fenerleri, "yürüyün bakalım" dedi. Daha fazla spoiler vermiyim de işte öööyle de enteresan bir giriş yani! :)


Oyunun baş kahramanı kişimiz Umut. Askerden yeni gelmiş. Hepimizin en az birkaç arkadaşı bir ara "askerden yeni gelmiş" olmuştur. O anlamlandırması zor hali bilirsiniz. Ama Umut'unki biraz daha farklı.. Umut biraz daha acı görenlerden, acı yaşayan ve yaşatmak zorunda kalanlardan. Çatışmanın orta yerinde kalmış ve oradan çıkana kadar da mana veremediği olayların bir parçası olmaya zorlanmış. Aylarca silah sesi ve sessizliğiyle yaşamış Umut askerden dönüyor..


Umut herkesi bıraktığı gibi buluyor fakat o 'herkes' Umut'u gönderdikleri gibi alamıyor. Normal hayata adapte olmakta güçlük çekiyor ve yaşadıklarının ağırlığı altında eziliyor. Rüyalarına giren, peşini bırakmayan o yüzler, o sesler dönüp dolaşıp bıraktığı gibi bulduklarına saplanıyor.



Oyunun sonu da başı gibi alternatif mekana yaraşır şekilde bitiyor. Ve biz de çıkışta yazar hanımı yavaştan tebrik edip oyunculara bişey diyemeden çıkıp gidiyoruz. Ayıp!

Şimdiiiii oyundan  beklediğimi aldım mı diye soracak olursanız, aldım sayılır. Ama yine de Tetikçi'den sonra bir nebze daha iyi bir oyun beklemiştim desem yalan olmaz.. Konu bilindik, hep konuşulduk mevzulardan birisi. Yine de gündeme getirilip insanlara unutturulmuyor olması güzel tabii.


Oyuncu arkadaşlarımız gerçekten başarılı bir iş çıkarıyorlar. Özellikle Umut rolündeki Cem Uslu ve rolünün adını hatırlayamadığım Merve Engin :) Cem karakterinin derinliğini iyi aktarıyor ve bizi Umut'a gerçekten yaklaştırıyor. Daha önce Largo Desolato'da beğendiğimiz arkadaşımızı bir daha beğendik, kısmet üçüncüye :) Merve'yi ise tek kişilik oyunlarından sonra ilk defa bir ekip içinde izledim ve beklediğimden daha başarılı buldum vallahiii! Çok sade, net ve temiz oynamış.


Oyunu genel olarak başarılı buldum, tüm ekibin ellerine sağlık! Afiyetle izlenecek bir iş çıkarmışsınız.
Yalnız geçenlerde Tünel'de bi yerde yemek yerken iki bayan arkadaşın konuşmasına kulak misafiri oldum. Oyuna gitmekten falan bahsediyolardı, aa dedim bakıyım hangilerini sayacaklar. Ve birisi dedi ki "Ya bu Sadi Celil Cengiz'in oynadığı bi oyun varmış ona gideliiiiiim". Bir an durdum, düşündüm. Şimdi bu iyi bişey miiii kötü bişey mi ? Pek net karar veremesem de, sonuçta 2 kişi daha tiyatroya gittiyse varsın sebebi Sadi Celil Cengiz olsun dedim geçtim :)



Nerde Kalmıştık / BuluTiyatro
Yazan : Ebru Nihan Celkan
Yöneten : Mirza Metin
Oyuncular: Ararat Mor, Bahar Selvi, Barış Gönenen, Cem Uslu, Ceren Kıran, Doğan Keçin, Engin Aydın, Fulya Aksular, Fatih Özkan, Mertcan Kayretli, Merve Engin, Sadi Celil Cengiz

En yakın oyun tarihi : 10.01.2013 @ Şermola Performans
www.facebook.com/BuluTiyatro