8 Ekim 2024 Salı

Tiyatroda neden fotoğraf çekilmez?

Sadece tiyatroda da değil üstelik, 'lütfen fotoğraf ya da video çekmeyiniz' denilen hiç bir yerde fotoğraf ya da video çekilmez, çekilmemelidir.


Geçen gün arkadaşım Burçak Çöllü, Ağrı Dağı Efsanesi oyunlarının prömiyerinden sonra bir Instagram hikayesi paylaştı ve yaklaşık olarak şunu dedi ‘oyunda fotoğraf çekmeniz bizi üzer zira oyuna konsantre olmak yerine eliniz telefonunuza gitmiş demektir.’

O kadar haklı ki! O kadaaaaar haklı ki! Kendisi kibar bir insan olduğu için hassas bir noktadan serzenişini paylaşmış fakat ben onun kadar kibar olamiycam. Arkadaşlar! Oyunda fotoğraf ve video çekilmesi saygısızlıktır ve de yasaktır! Bize her oyundan önce derler ki lütfen oyun sırasında fotoğraf ya da video çekmeyiniz. Yani bu talebi, ricayı ya da kuralı yok sayacak kadar önemli ne olabilir ki? Oyunun resmi websitesinde, sosyal medya hesaplarında kendi paylaştıkları görseller mutlaka olur, gidin onu alın ve paylaşın eğer mesele sosyal medyada paylaşıp öneri yapmaksa. Ya da haaayyydi en kötü selam sırasında çekin, oyun başlamadan sahneyi çekin, ne biliyim fuaye alanını çekin, gidin çıkışta afişle fotoğraf çekin onu paylaşın.

Bu işin tiyatro emekçileri için birçok farklı yönü var. Bir kere sahnedeki oyuncuya saygısızlık, size bir hikaye anlatıyorlar ve siz onu izlemek yerine kayıt etmekle meşgulsünüz. İzle arkadaşım, sahneyi izle. İzlemek istemiyorsan da çık salondan. Beğenmediysen, hakkındır. Zaten beğenmediysen neden kayıt alıp da paylaşasın ki?

Diğer yandan yaratıcı ekibe çok büyük saygısızlık. Yönetmen, sahne tasarımcısı, ışık tasarımcısı ve daha bir çok yaratıcı kişi oraya üretim yapmış ve bunu para ile satıyorlar ki hayatlarını idame ettirebilsinler. Bunu onlardan izinsiz paylaşmak hırsızlık ya da hırsızlığa yataklık etmektir. Oyun oynanmazken kurulan bütün diğer alanlar bakidir bak! Onları doya doya çek, paylaş. Ama OYUN SIRASINDA lütfen bunu yapmayıver.

Hatta ve hatta komedi gösterisi izleyip, bunu videoya çekip kaydeden insanlar bile var! Yani.. Gerçekten mi ya? O komedyenin şakasıyla hayatını kazandığını, bu paylaşıldığı zaman izleyenlerin şakayı duyduğu için ya artık gelmeyeceğini ya da önceden duyduğu için o şakaya gülmeyeceğini hiç mi düşünmüyosunuz? Reklamını yapmak için kullanmak istediği şakalarını zaten sosyal medya hesaplarından paylaşırlar, siz de ordan alır paylaşırsınız mesela. Nasıl? Mantıklı geldi mi?

Bakınız mesela çoğu konserde kayıt almayınız uyarısı yapılmaz, hatta kayıt alın paylaşın ki tanıtım olsun isterler. Böyle durumlarda hatta derler ki paylaşırken bizi de etiketleyin. Dilediğiniz kadar çekiniz ve paylaşınız o anı.

Bir diğer tarafı da diğer seyircilere olan saygısızlıktır. Ben oyuna konsantre olmuş izlerken önümde bir telefon ışığı pörtlediğinde bütün konsantrasyonum gidiyo. Benim önümde bunu yapan olursa ben uyarıyorum kardeşim. Siz de uyarın! Medeniyetten anlamayanı, kurallara uymayanı, emeğe saygı duymayanı uyarmak insanlık görevidir. Uyarınız.


Bu arada bu durum tabii ki Londra’da da oluyor, çünkü neden olmasın? İnsan her yerde insan. Geçen gün izlediğim Geleceğe Dönüş müzikalinde ön sol çaprazımda bir genç adam oyunu ortasında telefonuyla kaydetmeye başladı. Ben de oyun sırasında kenarlarda oturan görevlilere bakıyorum ki biriyle göz göze gelsem işaret edicem. (Bu arada görevliler, göreviniz yapın!) Yani gerçekten direk muhattap olmak da istemiyorum. Ben onu yapmaya çalışırken yanımdaki kadın neyse ki uyardı da bana gerek kalmadı. Adam bir daha telefonu eline alamadı - neyse ki bari utanç duygusu varmış. Ve onun yüzünden benim seyirliğimin 10 dakikası helak oldu! Senin buna ne hakkın var?

Benzer bir durum geçen sene okulda yaşandı. Bir okul gösterisi var, veliler olarak izlemeye gittik. Müdüre hanım gösteri başlamadan dedi ki lütfen kayıt almayınız. En önde birisi gösteri başlar başlamaz açtı telefonunu başladı kayıda. Benim sigortalar attı yine, gittim müdürenin yanına, dedim ki bakınız kayıt alan var lütfen uyarır mısınız? Gitti, uyardı ve telefon kapandı. Onun üzerine benim yanımdaki kadın aldı telefonu eline. Töbe töbeeeeee… Bekledim, bekledim.. İçimden diyorum ki ‘Ceren sakin ol..’ Bakış atıyorum falan ama yok yani umrunda bile değil. En sonunda kibarca dedim ki ‘kayıt almayın dediler yalnız ehem öhömmm..’ Utanarak uyarıyorum, ben niye utanıyosam?? Peki bir de bana cevap vermesin mi? Dedi ki ben kendi çocuğumu çekiyorum. Güzel kardeşim.. Senin telefonunun kamerası sahnede yanyana duran 10 çocuktan sadece seninkini seçip de diğerlerini siliyo mu? Demedim.. Bu kadarını demedim, çünkü hem zaten biraz utanarak söyledi bunu, hem de telefonu cebine geri koydu.

Bu okul gösterileri konusunda hele velilerin hassasiyet göstermemesini ASLA ve ASLA anlayamıyorum. ‘Belki ben çocuğum sosyal medyada görünsün istemiyorum?’ dan o kadar öte şeyler var ki! Belki ordaki bir çocuk yasal olarak gizlenmek durumunda.. Belki evlatlık alınmış ve öz ailesi tarafından bulunmaması gerekiyo.. Belki başka aklımızın ermeyceği durumlar var ve sen ne kötü şeylere sebep olabilirsin.. Okullar genelde velilere form doldurturlar ve sorarlar, çocuğunuzun fotoğraf ve video kaydının alınmasına izin veriyor musunuz diye. Eğer o sınıfta buna izin vermeyen 1 çocuk bile varsa, o sınıfta izinsiz toplu fotoğraf çekemezsin! Eğer gösterinin başında bu uyarı yapıldıysa, vardır bir sebebi demeli ve kurala uymalısın. Senin çocuğun tabii ki diğerlerinden daha değerli senin için ama bir gösterisinde kayıt almazsan çocuğunu daha az sevmezsin. O anı da aklına kaydet, ya da unuturum dersen çıkışta bi kenarda fotoğrafını ya da videosunu çek ayrıca sen yine.

Ben bu saygısızlıklara, bu bencilliklere katlanamıyorum.

‘Dünya, hassas kalpler için bir cehennemdir!’ - Johann Wolfgang von Goethe

3 Ekim 2024 Perşembe

Geleceğe Dönüş (Back To The Future) Müzikali

 Efsane film Geleceğe Dönüş! Parliament sinema kulübünde izlediğimi hatırlıyorum sanki. Pazar akşamı sinema keyfimizdi! Ne efsane bir filmdi ve ne de nostaljik şimdiden bakınca.

Londra’da müzikali başladığından beri elim gitti gitti geldi biletlere. Giden arkadaşlar da şöyle iyi böyle keyifli falan dedikçe merak dozum arttı. En sonunda yine annemin bizde olmasını fırsat bilerek Gökhan’la birlikte gitmek için bilet aldık.

Londra’nın müzikal sahneleri balkonlu hatta birkaç kat balkonlu ve o kadar dik şekilde yapılmış ki sahneyi görüş açınız değişse de her yerden sahneyi görebiliyosunuz. Görüş açıcında engel varsa da mutlaka bilet alırken belirtiliyo. Biletler de baya pahalı olduğu için, ben artık nerdeyse hiç sahne katından bilet bakmıyorum. Benim için müzikalde mühim olan engelsiz görüş açısı, yoksa azcık öne eğilmişim, biraz yandan görmüşüm falan çok sallamam. Oturduğum yerle ilgili aşırı talepkar bir seyirci değilim yani. Az gidip öz gitmem, az para verir çok giderim :)


Yine bu şekilde birinci balkondan aldığımız biletlerle gayet de güzel görünen bir yerden olan koltuklarımıza kurulduk. Sadece sahne değil bütün ortam müzikale uygun şekilde dekore edilmişti. Girişten barlara kadar filmdeki ve tabii müzikaldeki tabelalar etrafa konmuş, çok abartmadan dışarda da minik bir ambians yaratılmıştı. Dekor adeta sahneden taşar gibi, salon ışıklarla donatılmış.


Hikayeyi bilmeyenler için; Hikayenin ana yılı 1985 ve ana kahramanımız Marty, bilim insanı arkadaşı Dr Emmett Brown’un yaptığı zaman makinasıyla bir yanlışlık sonucu kendini 1955 yılında buluyor. Anne ve babasının lise dönemine ve hatta henüz aşka düşmedikleri günlere denk gelir. Annesinin Marty’e gönlü kayıverir ve bu durum geleceği değiştireceği için, Marty’nin cebindeki aile fotoğrafından kardeşleri yavaşça yok olmaya başlar. Marty, annesi ve babasını birbirine aşık etmeye ve sonra da 1985’e geri dönmeye çalışır.

Müzikalde de tabii ki hikaye birebir aynı. Büyük prodüksiyon, şahane oyuncu ve dansçılar eşliğinde, görsel ağırlıklı bir anlatım. Ne olacağını bilsek de izlemekten çok keyif aldık, ve sonunda da inanılmaz bir süprizi vardı, ağzımız açık kaldı. Adamlar araba uçurdu arkadaşlaaaaar! Sahnede araba olmasını umarım yadırgamamışsınızdır, oraya girmedim bile. O arabaya Marty ve Dr Emmet oturdular, diğer oyuncular onların kemerlerini sıkıca bağladı ve araba havalandı, hatta seyirciye doğru öne geldi ve ters döndü! O ambiansla, müzik, ışık vs ile de birleşince oyun sonunda üzerimizde kalan etki resmen ikiye katlandı! 


İzleyenler arasında filmin ciddi fanları var gibiydi çünkü bazı sahnelerde abartılı tepkiler geliyodu. Bence sevdiğiniz bir işi farklı formlarda izlemek zaten inanılmaz bir keyif. Hikayeyi bilip de kendinizi akışa kaptırdığınız zaman resmen bambaşka bir tecrübeye dönüşüyor.

Müzikalda kullanılan şarkılar tabii ki filmde kullanılan efsane şarkılar; “The Power of Love", “Johnny B. Goode,”, “This One’s for the Dreamers.” Koreografiler izlemesi çok keyifli ve renkliydi ve canlı orkestra ile müzik icra edildi. Işık tasarımı da çok iyi yapılmış, bütüne katkısı inanılmazdı. Hatta sadece sahnede değil sahne dışına da taşan şekilde kurulmuş. Seyirciyi sürekli işin içinde tutuyo. Sahne değişimleri çok profesyonelce tasarlanmıştı, hani siz izlerken bir anda yerden kaydırmalı dekorların biri gidiyo biri geliyo ve siz bir sonraki sahneye geçildiğinde ‘aaaa bu ne zaman nerden geldi yeaaa’ diye kalıveriyosunuz. Dekorlar adeta yağ gibi aktı tabiri caizse!

Oyun 27 Temmuz 2025’e kadar Londra Adelphi Theatre’da olacak gibi duruyo. Siz yine de bana güvenmeyin ama bence daha da uzatabilirler yoğun ilgli sebebiyle. 2021 Eylül’den beri oynuyomuş sonuçta, hayır yani sizi Temmuz 2025’te durduran ne olacak ki?