20 Ocak 2011 Perşembe

BİR OYUN OKUMAK – İKİ DÜNYA OTELİ (HOTEL DES DEUX MONDES)

Geçenlerde ilk defa bir okuma tiyatrosuna iştirak ettim. Ama bu işin hikayesi pek bi aylar öncesine dayanıyor. Siz de anlatayım da bilin :)



Aylardan Ekim, yıl 2010.. Barış ve Onurs’un gizli işler peşinde olduğunu sezip, neyin peşinde olduklarını bulmak için çeşitli girişimlerde bulunuyorum. “Pazar günü gidilecek bir etkinlik” kadarını duyabiliyorum, gerisi adeta sır! Merakımdan sorunca da uyuzluklarından cevap vermiyorlar.
Neyse ki Marc Zuckerberg çıkmış Feysbuk icat etmiş. Ordaki bir etkinlik duyurumunda, katılanlar listesinde ikisinin de adı geçince düğüm kendiliğinden çözülüyor. Bu iki adam meğerse Eric Emmanuel Schmitt’in eseri İki Dünya Oteli’nin okuma tiyatrosuna gideceklermiş, hem de yazar da orda olup söyleşi gerçekleştirecekmiş.

Fekat ne yazık ki o sabah Taksim’de patlayan bomba sebebiyle etkinlik iptal edildi ve dostlarım gizli planlarından mahrum kaldılar.


Bunların üzerinden günler günler geçti ve etkinlik duyuruları tekrar yapılmaya başlandı. Onurs’un sınavları dolayısıyla katılamadığı okuma tiyatrosuna Barış ve ben iştirak ettik, mekan Fransız Kültür Merkezi.



Çok yüksek katılım beklemediğim etkinlikte sandığımın aksine salonu dolduracak kadar izleyici vardı. Bekleme Salonu ile büfe&cafe arası mekana ayak basar basmaz Mert Turak ile karşılaştık, selamlaştık. Kendisini Cabaret’te izlemiştim, sahnede insan devleşiyormuş arkadaş, kendisi gözüme bir ufak tefek gözüktü ki sormayın. “Bu adam bu kadar cüce miydi?” diye sordum hem kendime hem Barış’a :)


Neyse çok uzattım yine, içeri girdik ve okuma başladı. Dekorsuz, sadece 8 sandalye ile oluşturulmuş bir sahne düzeni.. Sahneyi sadece 2 bölüm olarak kullanan ve en sadesinden bir mizansen ile icra edildi oyun. Yani meğersem aslında sadece okuma değilmiş :) İlk yarım saatlik dilimde kalan bir 5 dakika kadar daralmış olsam da sonrasında kendime geldim ve 125 dakika kadar ve arasız süren oyundan yeterli ve gerekli hazzı aldım.


Özellikle belirtmek isterim kii oyun çok iyiydi. “Yazarın hayal ile gerçek, yaşam ile ölüm, komedi ile trajedi arasında bir yerdeki metafizik bir kararsızlığı anlatan...” şeklinde tanıtılan oyun, bu dünya ile öbür dünya arasında kalmış insanlarla haşır neşir ediyor bizi.. Ama ruhani falan bir durum değil.. Akıllarında “Ölücek miyim yoksa yaşayacak mıyım?” sorusuyla, “İki Dünya Oteli”nde bir doktor ve hastabakıcılar tarafından ağırlanıyor bu insanlar.



Pekii “Eric Emmanuel Schmitt kimmiş?” dersek ; “ Eric-Emmanuel Schmitt, bugün uluslararası repertuarda bir klasik olmuş olan, Freud ve belki de tanrı arasındaki farazi bir karşılaşmayı anlatan Le Visiteur (Ziyaretçi) isimli eseri ile önce tiyatroda tanındı. Bu eseri kısa sürede Petits Crimes Conjugaux (Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler) gibi başarılı eserleri izledi. Yazarın okuyucular ve eleştirmenlerden övgü alan yapıtları birçok kez Moliere ve Academie Française’in Büyük Tiyatro Ödülü’ne layık görüldü. Eserleri 43 dile çevrilen yazarın tiyatro oyunları ise 50’den fazla ülkede sahnelenmektedir. Tiyatro seyircisi , Eric-Emmanuel Schmitt’i Oscar ve Pembeli Meleği adlı tiyatro oyunu ve tüm dünyada ses getiren İbrahim Bey ve Kuran’ın Çiçekleri adlı sinema filmiyle tanımaktadır.”



Ve Diğer Şeyler Topluluğu tarafından sahnelenen oyunda Mert Turak ve Tülin Özen göz dolduruyor. Herkesin elinde spiralli textler varken Mert Turak sadece sayfalardan oluşan bir text kullandı, heralde tazrı bu :) Gerçi oyunun yarısını da ezberlemişti zaten..

Oyun çıkışında tebriklerimizi sunar iken oyuncuların tebrikler karşısındaki şaşkınlığı da diğer bir ilginçlikti :) Elif Ongan Tekçe dedi ki “ bu ekip o kadar çok değişti ki, son haliyle ancak bugün biraraya gelebildik” Yani pek bir provasız çıkılmış sanırım, fakat biz seyirci milleti olarak bunun ayırdına hiç mi hiç varmadık :) Neticede okuma tiyatrosu, çok değişikli bir reji, aman da aman kostümler, makyajlar, müzikler beklemiyorduk zaten..


Ya da belki bu beklentide olanlar da mı vardı ? Ya da ben mi beklentilerimi çok düşük tuttum ? Ya da.. Ya da.. Daha çok şey mi aramalıydık oyunda.. Bilemiyorum..



Bir ilk deneyimden daha memnuniyetle ayrıldım. İyi bir oyundan daha haberdar oldum. Üzgünüm size bu etkinliğe gidin diyemiyorum çünkü ikincisi yapılır mı hiç bilemiyorum.. Olmazsa metni bulursanız onu okuyabilirsiniz :)


Barış’a teşekkürlerimi sunuyor, başka başka etkinliklerde görüşmek üzere sizlere de saygılarımı sunuyorum..


Oyunda emeği geçenler ; Ve Diğer Şeyler Topluluğu Genel Sanat Yönetmeni Yeşim Özsoy Gülan ve Oyuncular ; Tülin Özen, Mert Turak , Ünal Sılver, Elif Ongan Tekçe, Gülce Uğurlu,Turgay Kantürk, Efe Deprem ve Begüm Akkaya.(Umarım birkaç kez değişen kadro sebebiyle yanlış isimler yazmamışımdır, eğer öyleyse lütfen uyarmaktan çekinmeyiniz..)


Not: Yazıda kullandığım görseller, oyunun temsilini gerçekleştiren, dünyanın bilemediğim yerlerindeki tiyatroların oyun afişleridir..

16 Ocak 2011 Pazar

TARLA KUŞUYDU JULIET

Ömrü hayatımın ilk söyleşisini geçenlerde Murat Bavli ile gerçekleştirdim. Söyleşi için Tarla Kuşuydu Juliet oyununun öncesini seçtik ki sonrasında da oyuna iştirak edelim :) Söyleşimiz biraz erken bitince Eng, Barış ve benden oluşan ekibimizi bir çay içmeye davet etti Murat Bavli. Biz de başladık Müsahipzade Celal Sahnesinin gizli dehlizlerinde kendisini takip etmeye..


Büfenin yanında, kapalı olduğu taktirde duvar zannedilecek şekilde bir kapıdan geçtik, dolambaçlı yollardan yürüdük, asansörlerle çıktık falan derken kahkahaların geldiği yöne doğru ilerledik. Bir de ne göreyim! Tarla Kuşuydu Juliet ekibi Engin Alkan, Sevinç Erbulak, Çağlar Çorumlu ve bazı arkadaşları oyun öncesi şakalı sohbetler yapmaktalar..


İnanmazsınız, bu ortamda yarım saat kadar ekibin sohbetlerine katıldık! Katıldık derken, az çekingen biçimde genel olarak dinleme ve gülüşmelere eşlik etme posizyoundaydık. Çok heycanlıydı! Oyun saati yaklaşınca biz yavaştan iyi oyunlar dileklerimizi iletip çıkış yolunu aramaya koyulduk! Neyse ki çok uzun sürmedi :)


Ben oyunu geçen sezon izlemiştim, sanırım ilk oyunlardan birisiydi izlediğim. O vakitler Sevinç Erbulak yok idi oyunda, onun yerinde Özlem Türkad vardı. Fakat kendisi sır bir şekilde Şehir Tiyatroları’ndan ayrılınca oyundaki rolünü Sevinç Erbulak devraldı.


Hem oyundan çok keyif almış olduğum için, hem de Sevinç Erbulak’lı halini görmek için ikinci kez izlemek ayrı bir keyifliydi diyebilirim.


Barış ve ben salondaki yerimizi aldık. Bu sırada sahende ön oyun başlamıştı bile.. Kocaman bir mutfak dekoru içinde Romeo (Engin Alkan) ve Juliet (Sevinç Erbulak) elleriyle makarna yapmaktalar efendim, ev makarnası :) Romeo hamuru hazırlamakta, Juliet makina ile kesmektedir.. Seyirciler yerlerine yerleşince de oyun başladı..


Bir yandan makarna pişiren mutsuz çiftimiz bir yandan atışmakta ve beraber yaşamanın çekilmez hale gelmesinden yakınmaktadır :) Evet bildiğimiz Rome ve Juliet evlenmiştir ve üstünden yıllar geçmiştir..


Oyunda engin Alkan ve Sevinç Erbulak ikişer karakter oynuyorlar. Engin Alkan bizi Rahip Lorenzo ve Romeo’da kırıp geçirirken, Sevinç Erbulak azcık hayal kırıklığı yaratıyor. Juliet ve Dadı pek ayrışamamış geldi bana..Yine de bir Juliet enerjisi var ki insanı yerinden hoplatır!Ama oyunu asıl bombası Shakespeare!


Yazdığı oyuna ihanet ederlerse bilimum muhtelif yerlerden çıkıp geliyor, şairane diliyle herşeye müdahil oluyor.Çağlar Çorumlu yine şahane bir performansla kendine hayran bırakıyor..


Gelgelelim tabii Romeo ve Juliet’in bir de nur topu gibi kızları var, Lucretia. Asi teenage Lucretia Shakespeare ile kırıştırıyor. Peruğu ve süper mini eteğiyle devasa genç kız Lucretia anne babasını çileden çıkarıyor. Peki kim mi ? Murat Bavli :) Ben oyunu ilk izlediğimde o kadar inandım ki, gerçekten rol için oracıktaki müzisyeni kullandıklarını sandım :)


Konuyu da şöyle toparlayalım, Şehir Tiyatroları’nın toparladığı şekilde ; “Tarla Kuşuydu Juliet'te, Shakespeare'in yüzyıllardır insanları gözyaşına boğan karakterleri Romeo ve Juliet, Ephraim Kishon'un yeni kurgusunda günlük yaşantı ve çığrından çıkmış bir evlilik içinde ele alınıyor. İntiharın eşiğinden döndükten sonra evlenip bir de çocuk sahibi olan "kıdemli aşıklar" kimsenin öngöremediği bir hayatı sürdürürler. Bu dünyanın yaratıcısı Shakespeare mezarında ters döner ve olaylara müdahale etmek üzere eve gelir.”


Oyunun en önemli özelliklerinden birisi de oyuncuların oluşturduğu orkestra tarafından icra edilen şarkılar.. Piyanoda Murat Bavli, bas gitarda Çağlar Çorumlu, davulda ve gitarda dönüşümlü olmak üzere Engin Alkan ve Sevinç Erbulak ve mandolinde Engin Alkan.. Orkestra süper eğlenceli, şarkı düzenlemeleri ise Murat Bavli’ye ait.


Oyunda fazlasıyla da doğaçlama yapılıyor anladığımız kadarıyla :) Oyuncular sahnede bu kadar eğlenirken de seyircinin eğlenmemesi pek mümkün değil zaten :)


Uyarıyorum! Oyuna bilet bulmak biraz mesele.. Oyundan 10 gün öncesine kadar biletler tükenmiş olabiliyor, tavsiyem biletinizi erkenden temin etmenizdir :)





TARLA KUŞUYDU JULIET

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları

Yıl : 2009

Yazan: Ephraim Kishon
Yönetmen: Engin Alkan
Çeviren : Hale Küntay
Dekor: Gamze Kuş
Kostüm: Duygu Türkekul
Işık: Murat İşçi
Müzik : Poldi Schatzmann
Koreograf : Senem Oluz
Dramaturg : Sinem Özlek
Müzik Düzenleme : Murat Bavli
Yönetmen Yardımcısı : Hasibe Eren,
Asistanlar : Doğan Şirin, Melisa Demirhan

Oynayanlar:

Romeo / Rahip Lorenzo : Engin Alkan
Juliet / Dadı : Özlem Türkad
Shakespeare : Çağlar Çorumlu
Lucretia : Murat Bavli

1 Ocak 2011 Cumartesi

FAİL-İ MÜŞTEREK

Yiğit Sertdemir'e bir bulaştınız mı kurtulamıyorsunuz. Virüs gibi yayılıyor bünyenize..Sürekli yeni işlerini izlemek istiyorsunuz.. Bir tane daha bir tane daha..


Bana da bu virüs bulaştı artık sayın okuyucu.. Yiğit Sertdemir'in yazdığı, yönettiği ya da oynadığı oyunları görmek, görmek ve görmek istiyorum.. Bu dürtüden hareketle, Onurs bizi Fail-i Müşterek için bilet alırken aradığında gelmiyoruz demek pek mümkün değildi. Teklifi kabul ettik ve kendimizi Kumbaracı50'de bulduk. Biraz koşturmacalı da olsa geç kalmadık, hatta fuayede zaman bile geçirebildik. Bu arada fuayede, Geniş Aile dizisindeki Ulvi karakteriyle adını duyuran Bülent Çolak da arkadaşlarıyla beraber fuayeyi bizimle paylaşmaktaydı.


Onurs, Burçak, Barış, Eng ve ben geçen seferden farklı olarak Burki aramızda olmadığı için kendisini andık ve başımız önümüzde girdik salondan içeri. Kapış kapış bir halde, görüş açısı iyi bir noktaya kapağı attık.

Veeeee ışık!

Üçüncü farklı yerleşimini gördüğüm Kumbaracı50'nin daha kaç farklı yerleşimi olabilirdi acaba ? Sahneyi alırız eviririz çeviririz yaklaşımından hareketle yine değişik bir kurulumla başladı Yiğit Sertdemir derdini bizimle paylaşmaya..


Öncelikle sorarım size Fail-I Müşterek ne demektir ? Fail-i Müşterek Osmalıca’da suç ortağı demektir..Bu oyunuyla da manasına uygun bir biçimde ortak olduğumuz suçları göz önüne seriyor Yiğit Sertdemir..Oyunda, failleri bilinmeyen yani Fail-i Meşhul cinayetleri anlatıyor ve oyun tanıtımlarında diyor ki ;

“Göz göre göre, inatla sürdürülen müthiş suskunluğumuzun, kara mizah avazı! Müşterek fiiller borsası…Önce utanmak, sonra unutmak için…Tek kişilik bir ödeşme…” “ Birgün herkes onbeş dakikalığına insan olacak… O güne kadar…Tüm fiiller…Müşterek…”


Yanlış hatırlamıyorsam 5 farklı oyunla sarstı bizi oyun. Sarstı diyorum çünkü her biri unuttuğumuz, unutturulan meçhulleri tekrar hatırlattı bize..Tekrar o sızıyı hissetmemizi sağladı..Benim en çok etkilendiğim ise, hiç konuşmadığı, kendi kurup kendi bozduğu, hatta yasını bile kendi tuttuğu bölümdü..Cinayet mahallini bile kendi kuran fail kişi, herşeyi izleyip bir de toparlayıp gider..Aslında herşey açıktır, fail de fiilin başındadır fakat biz görmeyiz..


Oyunda isyan eden gencin feryatları ise o kadar doğruydu ki.. “Beni siz böyle apolitik yaptınız, siz bu hale getirdiniz, şimdi de kalkmış neden bu gençlik apolitik diyorsunuz…” fikrini çerçeveleyen bölümde, zamanında politik ortamlarda canı yanan ebeveynlerin, çocuklarının da canı yanmasın diye onları politikadan uzak tutması ve büyüyen bu çocukların günümüzde apolitik olarak adledilmesine isyanı duruyor karşımızda.. Diyecek bişey yok…



Bir bölümünde ise, kendi durumlarını konu edinmesi bizi bizden aldı ☺ Bilirsiniz Kumbaracı50 ilk açıldığı zamanlarda Özen Yula’nın “Yala Ama Yutma” isimli oyununa mekan olacak diye, bir gazetenin kışkırtmasıyla tehditler almış, hatta yangın merdiveni bahane edilerek kapısına kilit vurulmuştu.. Kendi yaşadıklarını da katarak harman etmiş Yiğit Sertdemir içindekileri..


Video gösterimleriyle de desteklenen oyun için yazımından sahnelenmesine kadar çok emek harcandığı ortada..



Çok güzel, çok manalı, çok içten, çok güzel yazılmış, çok güzel oynanamış, çok güzel olmuş bir oyun Fail-i Müşterek..Bence kaçırmayın...


Çıkışta oyuncuyla sohbet vardı fakat ben ne diyeceğimi bilemediğim için gidemedim ☺ Keşke gidip en azından eline sağlık deseymişim Yiğit Sertdemir’e.. Eğer bu yazıyı okursa, burdan söylemiş olayım ☺

Saygılar…

11 Aralık 2010 Cumartesi

HAMARTIA OLYMPOS'A VARACAK MI ?

Bu projeyi nasıl yazsam ne zaman yazsam, hatta yazsam mı yazmasam mı diye çok düşündüm.. Neden mi ? Çünkü bugüne kadar hep izlediğim oyunlarla ilgili yorumlarımı ilettim. Bugün ise size bir oyunla ilgili sadece bilgi vericem.

Hamartia’nın Yolculuğu kıyısından köşesinden elimin deydiği bir oyun olduğu için yorum yazmam pek mümkün değil, zira pek objektif olamam. Fakat sizleri bu projeden habersiz bırakmak da haksızlık olur diye düşündüğümden, oyunla ilgili genel bir bilgilendirme yapıcam..

Hamartia’nın Yolculuğu Tiyatro Açıkça’da Barış Kıralioğlu tarafından yönetilen bir oyun. Metin ilk kez oyunlaştırılıyor.. 2. Mitos Boyut Oyun Yazma Yarışmasından ödüllü oyun, Hülya İniş tarafından yazılmış..


Barış bu metni eline yeni almaya başladığı sıralarda kendisiyle birtakım sohbetler şakalar yapmıştık.. Yaz rehavetine girmiş bir yönetmen-oyuncu olarak Barış projeyle ilgili inanılmaz heyecan içerisindeydi..Bu zamanların üstünden yaklaşık 4-5 ay geçti ve Barış hala heycanlı :)

Bu oyun Barış Kıralioğlu’nun Tiyatro Açıkça’da yönettiği ikinci oyun..Çalıştırdığı lise ve üniversite tiyatrolarını da düşününce bu gencecik yaşta yaptığı başarılı işlere şaşmamak mümkün değil..Hayatını tiyatroya adamış bir adam Barış Kıralioğlu..Zaman zaman isyan eden, zaman zaman heyecandan ‘hart atak’ sınırına gelen, değişik fikirleri ve uygulamalarıyla tiyatroda yeni bir soluk olmaya aday bir yönetmen..


Hamartia’nın Yolculuğu için müzikler Murat Bavli’nin elinden çıkyor.. Yıllardır birçok başarılı oyun müziğine imzasını atmış ve aynı zamanda Şehir Tiyatroları’nda oyuncu olan Murat Bavli inanılmaz bir enerji ve hevesle çalışıyor ve çalıştırıyor.

Koreografiler Anı Sağkan imzası taşıyor.. Anı Sağkan da Murat Bavli'nin eski bir öğrencisi ve yıllar sonra ikiliyi bu proje karşılaştırıyor. Birbirlerini hatırladıkları ilk anı görmeniz lazımdı! :)


Projeyle ilgili aynı heyecanı paylaşan Tiyatro Açıkça’nın genç ekibiyle çıkıyor bu yola Hamartia. Yaklaşık bir buçuk aylık prova süreci geçiriliyor. Çok yoğun, stresli, eğlenceli bu sürecin ardından sahnenin tozunu attıran ekip, yeni yerleşkeleri Öykü Sahne’de başlıyor oyunlarını sergilemeye..Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi de ikinci adresleri..


Oyun şu durumdan ibaret ; İnsanoğlu Hamartia, BaşTanrı Zeus’a kafa tutmak için çıkıyor Olympos yoluna. Çünkü Tanrılar arasındaki husumetten dolayı insanoğlu kuraklık, açlık sefalet çekmekte. Birinin çıkıp hesap sorması gerek! Hamartia isyan bayrağını çekiyor ve Zeus’a ulaşmak için yola çıkıyor. Bunu haber alan Zeus ise Hamartia’yı yolundan alıkoymak için binbir yol arıyor ve Tanrılarını tek tek görevlendiriyor.


Oyunda çok önemli iki durum var. Birincisi müziklerin canlı icra ediliyor olması. 1 profesyonel müzisyen dışındaki orklestra ise oyunculardan oluşuyor. İkincisi 8 kişiden oluşan koro elemanları. Oyunu kat ve kat eğlenceli hale getiren bu ele avuca sığmaz koro elemanları kostümleri ve masklarıyla sahneyi şenlendiriyorlar.

Yönetmen Barış Kıralioğlu da konuk oyuncu kıvamında yer alıyor oyunda :)


Hatta bir süpriz daha var oyunda..Ama bunu sizinle paylaşmazsam süpriz olarak kalabilir değil miiii ? Oyundan size çok da güzel bir hatıra kalıyor. Bu kadarcık ipucu vereyim, izlemeye gittiğinizde anlarsınız ;)


Tiyatro Açıkça yeni mekanı Öykü Sahne’de Hamartia’yı seyirciye sunmaya devam ediyor. Aralık ayı içerisinde 11 Aralıkta Öykü Sahne’de, 16 Aralıkta Barış Manço Kültür Merkezi’nde oyunu izleyebilirsiniz.

Bu arada ; Öykü Sahne’nin yerini bulmakta zorlanan bazı arkadaşlar olduğu çalındı kulağıma. İnternet sitesi www.oykusahne.com dan bilgi alabilirsiniz. Ya da en klasik tarifiyle ben size tarif edebilirim :)

Kadıköy Rexx Sineması’nın biraz yukarısında bir Burger King var. Onun tam karşısındaki pasajdan içeri giriyorsunuz, koridorun sonunda sağdaki kapıdan giriyorsunuz. Ve orası Öykü Sahne!

HAMARTIA'NIN YOLCULUĞU

Yazar: Hülya KOPER
Yönetmen: Barış KIRALİOĞLU

Süpervizör: Macit KOPER

Müzik: Murat BAVLİ Koreografi: Anı SAĞKAN Kostüm: Aygül Kostümevi
Afiş Tasarım: Fuat ÖZSEZER

Oyuncular: Onur SARIGÜL, Ömercan GÜLDAL, Ali KAKKAÇ, Ceren GÜCÜKATALAK, Burkay DOKUYUCU, Ecem ÖZTÜRK, Itır ZEREN, Ayça AKDOĞAN, Nihat ÇAKIR, Murat Coşkun, Seçil ERKAN, Burkay KALYON ve Barış KIRALİOĞLU

Orkestra: Ömercan GÜLDAL (Gitar), Sedat KARAÇAY (Bağlama), Ceren GÜCÜKATALAK (Bas Gitar), Onur SARIGÜL (Davul)

1 Aralık 2010 Çarşamba

HANGİMİZ AKILLI ? HANGİMİZ DELİ ? "MARAT-SADE"

Bu yazıyı bu kadar geciktirdiğim için kendimle iç savaş halindeyim sayın dostlar! İş değişikliğim sebebiyle birkaç gündür yatışlardayım ve miskinleşmiş durumdayım. Herşeyin bundan kaynaklandığını düşünmekteyim ve geçici olduğu konusunda kendimle hemfikirim.

Neyseeee, bir prömiyer daha geçti üstümüzden..Belki üstümüzden bir de gala geçer :) Kimbilirrr!

Prömiyer girişi tabii ki ünlü simalar, tiyatro camiasından isimler, şehir tiyatrolarının yarısı mekanda yer almakta..Girişte herkese hoşgeldiniz demek ister bir heyecanla yolu tıkayan sayın yönetmen Ragıp Yavuz... (amanın ne dedim ben!) Yok yok kötü bişi demedim, şaka :)

Sevdiceğimle montlarımızı ücretsiz vestiyere teslim ettikten hemen sonra elimize broşür alıp yerimize doğru ilerliyoruz. Bileti biraz geç aldığım için sıra 12’den izliyoruz, aksi gibi benim gözler de bu ara biraz sorunlu. İçeri girerken görüyorum ki ön oyun çoktan başlamış, deliler ahalisi sahnede dolaşmakta.. Ön oyun kaçırmayı hiç sevmem, bilsem kapılar açılır açılmaz girerdim ama yine de geç kalmış değiliz. Hemen Burçak Çöllü’yü görüyor gözlerimiz – algıda seçicilik.. Ayyyy diyorum bi duygulanıyorum onu orda görünce!

Ortalığı kolaçan ettikten sonra broşürü okumaya girişiyorum Sade ile ilgili kısmı okuyup Marat’dan da birkaç satır okumuşkeennnnn...

Peerrrddeeee! Diyemiyoruz tabi! Çünkü sahne ön oyunla başladı! :) Neyse efenim oyun başlıyor.. Bay Coulmier ve hanımı bizi selamlıyor ve aramızda yol alarak sahneye doğru ilerliyor..


Oyunun tam adı ; “Jean Paul Marat’nın Takibi Ve Öldürülüşünün Charanton Akıl Hastanesi Oyuncuları Tarafından Marquis De Sade Yönetiminde Temsili” Ne kadar hoş değil mi ? :) Tam adından da anlaşıldığı gibi oyun bir akıl hastanesinde geçiyor, Sade tarafından, Marat’nın anlatıldığı bir oyun yönetiliyor.Oyuncular tabii ki akıl hastalarııı!!İşin eğlenceli yanı da burda zaten :)



Marat iflah olmaz bir devrimci..Fransız devriminde ön saflarda yer almış..Süreç onu tahmin edilemeyen yerlere getiriyor, bir de hastalık vuruyor ve kendisini bir banyo küvetine hapsolmuş buluveriyor..(bunları rahat rahat yazıyorum çünkü broşürde de yer alan bilgiler, yani spoiler değil) Bu devrimci ruh karşısındaki Sade ise sadizme adını veren, sapık ve sakıncalı eğilimleri yüzünden hapishanelerle oldukça samimi olan bir yazar-yönetmen. Devrimin kişisel çıkarlarına zarar vermesiyle yöneldiği bireycilik ile Marat’yı sorgulayan Charanton sakini..


Oyunda gözümüze gözümüze sokulan şu cümle halen beynimde yankılanmakta “Önemli olan, insanın kendi kendini saçlarından kavrayıp ayağa kaldırması, kendini bir eldiven gibi ters yüz edip, evrene yepyeni gözlerle bakmasıdır..” Ragıp Yavuz ise bu sözün ardından şöyle devam ediyor broşürde ; “İnsan, ister istemez “Nasıl?” diye sorabilir. P. Weiss, oyunda bunu yanıtlamayı bilgece reddediyor. Bizi, zıtlar arasında ilişki kurmaya ve çelişkilerle yüzleşmeye zorluyor. Bir tek şeyin tanımlamasını yapmak yerine, farklı anlamlar arıyor ve yanıt bulma yükümlülüğünü de “ait” olduğu yere teslim ediyor. Bize...”



Kocaman bir ekibin çalışması sonuc, izlemesi çok keyifli bir iş çıkmış ortaya..Ben 2 perde ve 2,5 saate yakın süren oyunu eğlenerek seyrettim..Yalnız sizlere çok çok önemli bir önerim var ey dostlar! Beni iyi dinleyin! Siz siz olun oyun başlamdan önce mutlaka broşürdeki yazıları okuyun. Marat ve Sade hakkında ön bilgi almak ziyadesiyle gerekli..Ben tam bitiremediğim ve bu bilinçle okuyamadığım için bazen bir miktar zorlandım anlamakta. Eğer okumuş olsaydım daha bir su gibi akacaktı oyun beynimde.. Ama oyunu ikinci kez izliycem tabii :)

Yine de çok abartmış olmıyım, oyun anlaşılmaz falan değil ha! Sadece işinizi kolaylaştırır önceden broşürü incelemek..Eee zaten o güzelim kitapçık da bunun için hazırlanmıyor mu ?



Oyunculara gelicek olursaammm..İşte en keyifli kısım :) Ben bir Yeşim Koçak hayranıyım. Beni burda da hayal kırıklığına uğratmadı saolsun.. Hayır canım tabii ki herkesten tek tek bahsetmiycem :) Benim için öne çıkan birkaç ismi zikredicem sadece.. Selim Can Yalçın deliler arasında biraz daha farklı bir deliydi, bizi eğlendirdi :) Charlotte Corday’ı canlandıran Özge Özder’in de rolünün hakkını verdiğini düşünüyorum :)


Vee Çağlar Çorumlu! Yine harikalar yaratmış, yine performansıyla göz dolduruyor! Oyunda haberciyi oynuyor Çağlar, bize “epizortları” tanıtıyor..Sade’ın en yakın adamı, adeta sağ kolu :) Geçen yıl ödül de aldı..Bu yıl “Prensesin Uykusu”nda başrolü de aldı.. Başarılara doymayasın Çağlar Çorumlu! Eline sağlık..


Yine belirtiyorum, oyun bütünüyle çok izlenebilir olmuş..Müzikler süper üsturuplu yerlerde giriyor örneğin.. Tam Sade ve Marat atışıyorlar, az biraz bayıcak mı acaba beni deerrrken bir şarkı ile hoppala hoppala kendime geliyorum.. Çiğdem Erken elinize sağlık.. Çıkışta bir ufak tanıştım, el sıkıştım kendisiyle..Heycanlandım :)


Tabii prömiyer gereği bütün ekibi sahnede görme şansına eriştik..Ragıp Yavuz en son çıktı ve yüzünü ekibe dönüp selamını onlara verdi! Vaayy be dedim! Karizmaya bak!


Bu oyuna bu kadar yakınlaşmamı sağlayan Burçak Çöllü’ye de teşekkür ediyorum..O da çok çalıştı provalar boyunca, eee Çiğdem Erken de selamına Burçak Çöllü ile çıkıp jestini yaptı tabiii :) Provaların birine dahi gelemedim! Ama bu kimsenin suçu değil.. Benim suçum! Çok pişman ve üzgünüm..


Konuyu çok dağıtmadan toparlayayım, zaten ziyadesiyle uzun yazdım ki değinmediğim daha neler gelir sonradan aklıma! Görünen görünmeyen tüm kahramanlarıyla koosskoca bir ekip işi izleyeceğiniz bu oyun.. Bir çok oyunda olduğu gibi.. Ve Marat-Sade için emeği geçen herkese teşekkürler demek istiyorum!

Veee buyrun size provalardan da bir enstantene..






MARAT-SADE

Yazan : PETER WEISS
Çeviren : CENGİZ TUNCER
Yöneten : RAGIP YAVUZ
Koreografi : YASEMİN GEZGİN
Sahne Tasarımı : BARIŞ DİNÇEL
Işık Tasarımı : MURAT ÖZDEMİR
Kostüm Tasarımı : TOMRİS KUZU
Yönetmen Yardımcısı : C.AHHAN ŞENER-NURSELİ TIRIŞKAN-GÜN KOPER
OYUNCULAR
ALİ MERT YAVUZCAN, ALTUĞ KUTLUĞ, ASLIHAN KANDEMIR, BAHAR ÖZGE GÖZE, BURÇAK ÇÖLLÜ, CENGIZ TANGÖR, ÇAĞLAR ÇORUMLU, ÇAĞRI ÖZGÜR HÜN, DOĞAN ALTINEL, ECE YILDIZ, ELİF ÖZGE ÖZDER, HAMİT ERENTÜRK, KUTAY KIRŞEHIRLIOĞLU, MURAT COŞKUNER, MURAT GARIPAĞAOĞLU , MURAT GÜREÇ, MUZAFFER BERIŞA, NURDAN GÜR, OKAN PATIRER, OZAN GÖZEL, ÖZGE O’NEİLL SARIMOLA, ÖZGÜR EFE ÖZYEŞİLPINAR, RADIFE BALTAOĞLU , REYHAN KARASU, SELIM CAN YALÇIN, SELİN TÜRKMEN, SENEM OLUZ, SERKAN BACAK, YASEMİN GÜVENÇ, YEŞİM KOÇAK, YILDIRIM FİKRET URAĞ