29 Kasım 2011 Salı

SİNEKLER SEVİŞİRKEN.. TEK KİŞİLİK BİR KABUS

Prömiyer izlemeyi pek severim bilirsiniz.. İlk oyun heycanını oyuncuyla birlikte yaşamak, izleyen ilk seyirciler arasında olmak hep heyecan verici.. Hele ki yaptığı işleri çok beğendiğiniz, sahnede başka başka hallerde görsem diye kıvrandığınız kişilerin işlerini ilk gününde izlemek..

Merve Engin de benim için onlardan birisi.. Geçen sezon Kıyıya Oturmanın Böylesi ile sahnelerin tozunu attıran Merve günler öncesinden prömiyer tarihin haber verdi ve takvimde yerini aldı : )

Merakımı tetikleyen ise geçen sezon süper bir Commedia Dell’arte oynayan arkadaşımın bu sezon iç yakıcı bir rol ile karşımıza geçecek olmasıydı.. Önce azdan laflar duydum.. Sonra birkaç fotoğraf gördüm.. Dedim ki nasıl güzel bişey izliycez acabaaa..


Bu sefer yazan, yöneten, oynayan, tasarlayan, dekor yapan, kostüm yapan, mask yapan, koordine eden Merve Engin değil sadece oynayan Merve Engin.. Yazan, tasarlayan, yöneten Mine Söğüt.. Mine Söğüt’ün “Deli Kadın Hikayeleri” isimli kitabındaki bir öyküden sahneye uyarlanmış “Sinekler Sevişirken”.. Tek kişilik bir kabus..

Sahneye girdiğimizde karanlıklar içinde kıpkırmızı örtüsüyle yatan bir kız çocuğu.. Işıklar yandığında ise artık o uyanık, biz ise kabusun ortasında..


Sinekler sevişiyor ve kız çocuğu onların seslerini duyuyor.. Annesinden pencereyi kapatmasını istiyor çünkü pencere açıkken içeri sinekler doluşuyor ve sürekli sevişiyorlar.. O ise buna katlanamıyor!

Yatar haldeki kız çocuğunu tepeden görüyoruz ve aslında tavandayız.. Ona tepeden bakıyoruz.. Yoksa o kara sinekler biz miyiz ?

Peki ya anne ? O kadar kayıtsız.. Kız çocuğu acı çekiyor.. Sinekler yaralarını yalıyor.. Sinekler vızıldıyor.. Sinekler yastığına konuyor.. Sinekler üzerinde geziyor.. Sinekler durmaksızın sevişiyor.. Kız çocuğu ise yattığı yerden kalkamıyor..


İç daraltıcı bu kabusun içinde bir kız çocuğu ; “O sinekler sevişirken uyuyamıyor. Peki ya siz? Siz sinekler sevişirken uyuyabilecek misiniz?”

Merve’yi komedi oynarken izlediğinizde esiri olursunuz! Seyirciyi avucuna alıverir. Kahkahalara boğar, oyuna dahil eder, onlarla beraber güler.. O sahnede tek başına haliyle karşısındaki seyirci topluluğunu kendinden eder..


Üstelik bir kabusun içindeyken bile bunu başarıyor! Onu izlerken kabusu yaşıyoruz adeta.. Sanki sinekler gerçekten ordalar ve biz de onlardan korkuyoruz, tiksiniyoruz.. Merve ise kırmızı örtüsüyle bir kız çocuğu olmuş kıvranıyor.. İç titreten, kan donduran bir oyunculuk..

Oyun bittiğinde prömiyer usulü teşekkürler ediliyor. Merve’nin her oyun sonrası şaşmaz özel teşekkürlerini Arda ve Sedef kapıyor : ) Mine Söğüt ise alkışın alasını kucaklarken, sahneye çıkmıyor. Zannımca göz önünde olmaktan çok haz etmiyor.. O zaman ben ona buradan özel teşekkürlerimi iletiyorum! Eline sağlık Mine Söğüt! : )


İki kadın emeğinden çıkmış bir kadın hikayesi bu.. Acıtan bir kadın hikayesi.. İncinmiş bir kadın hikayesi.. Gidin ve bu acıya ortak olun!

SİNEKLER SEVİŞİRKEN

Yazan – Tasarlayan – Yöneten : Mine Söğüt

Oynayan : Merve Engin

Oyun tarihleri için ; www.merveengin.com

20 Kasım 2011 Pazar

ŞARK DİŞÇİSİ

Bir Engin Alkan yönetimi.. Şark Dişçisi!


Provaları başladığından beri gözümün bir ucuyla takip ettiğim oyun.. Hatta bi keresinde kapıdan seslerini dinledim de korkumdan içeri bile giremedim : )


Genel provasına gidemeyeceğim için özel izinler alarak son provalarından birine gidebildim! Yanlış hatırlamıyorsam provadan çıktığımızda saat 03:00 civarıydı.. : )


Sonunda 19 Ekim 2011 prömiyer günü kuliste ekiple kaynaşma hareketleri.. Prömiyer çikolataları, çiçekler derken nerdeyse onlar kadar heyecanlandım.




Hagop Baronyan tarafından 1869 yılında kaleme alınmış olan bu oyun ilk kez sahneleniyor. Çevirmen Boğos Çalgıcıoğlu broşürde yazarla ilgili şunları söylüyor : “ Döneminin en iyi mizah yazarlarından olan Hagop Baronyan’ı bazı eleştirmenler; Ermenilerin Moliere’i kabul ederken, bazıları da hiçbir edebi değeri olmayan ‘eser’ bile denemeyecek şeyler yazan, birkaç Fransız komedisini devşirip kendine mal eden bir zavallı olarak değerlendirirler.. ”


Zira oyun Şehir Tiyatroları bünyesinde sahnelenmeye başladıktan sonra da yazar hakkında olmasa da oyun hakkında benzer iki yönlü tartışmalara şahit oldum. Demek ki yıllar eleştirenlerden hiçbir şey götürmemiş : )


Oyunun kendisine gelirseeeekkk.. Son 10 dakika anonsuuuu.. Oyunumuz başlamak üzeredir anonsuuuuuuuuu…




Veeeeeeee Selçuk Borak sahneye adımını atıyor..


Bir Ermeni kumpanyası kolbaşısı olarak Selçuk Borak çıkıyor ve inanılmaz beyefendi haliyle bize kumpanyasını anlatıyor. Nerdeeeennn nereyeeee diyerek, orkestraya sataşarak, sahneyi boydan boya arşınlayarak bizi oyun ısıtıyooorrr veee işte kumpanyaaaaaaa!


Giriş dansının hareketliliğine, coşkusuna bayılacaksınız.. Kendinizi kaptırıp aralarında dans ettiğinizi hayal etmeniz bile an meselesi! Bütün kadro sahnede döktürüyor ve kanınızı kaynatmaya başlıyor.


Şark Dişçisi Taparnigos (Çağlar Çorumlu) ve “benim paramınan adam oldu” diye ortalığı inleten karısı Marta’yı (Sevil Akı) tanıyoruz. Yaşı biraz ilerlemiş olan Marta’nın genç kocası Taparnigos, her gece diş çekme bahanesiyle gidiyor ve Marta geceleri yalnız uyuyor. Marta bu durumdan fazlasıyla rahatsız.




Diğer yanda ise çiftimizin kızları Yerenyag (Selin Türkmen).. Ebeveynleri kendisini tüccar Markar (Hüseyin Tuncel) ile evlendirmek istiyor fakat Yerenyag’ın gönlü Paris’in romantik aşığı Levon’da (Salih Bademci)!


Üçüncü olarak iseeee yaşlı ama yapyaşlı adam Tovmas (Ümit Daşdöğen) ve gencecik karısı Sofi (Sevinç Erbulak). Sofi, erkenden ve hatta her daim uyuyan kocası Tovmas’a bakıp bakıp sinirleniyor, bakıp bakıp kendinden geçiyor, kuduruyor!


Bu üç hikaye birbirine giriyor ve ortalık fena halde karışıyor.. Taparnigos dişini çekmek için gittiği Sofi’nin evinde Tovmas’ı uyutup Sofi ile baloya gitmek isterken, kocasının kendisini aldattığını ve baloda olduğunu öğrenen Marta da baloya doğru yola çıkıyor.. Çeşitli mektupların ortalığı karıştırması sonucunda tam bir karmaşaya dönen olaylar bol kahkahalı şekilde sahneye aktarılıyor..




Danslar ve şarkılar da oyunun can alıcı noktalarından . Şevinç Erbulak’ın bireysel performansı en çok alkış alanlardan birisi.. Amaaaaa benim gönlümdeki aslan Selçuk Borak! Ben sahnede böyle fit, böyle karizmatik, böyle güzel bir adam az izlemişimdir. Şahaneler yaratmış desem az olmaz! Çağlar Çorumlu ve Sevil Akı da her zamanki gibi zevkle izleten performanslar sergiliyor.




Oyunu grotesk işlenişini parlatan öğeler ise kadın ve erkek toplulukları ve tabii ki Nigo! Marta’nın yanındaki hanımlar ve Taparnigos’un yamacındaki beyler süper eğlenceliler. Kostüm ve makyaj tasarımları sahneyi dolduruyor. İlk başta dekorun biraz küçük olduğunu düşünmüştüm. Küçük ama işlevsel bir dekor, tek parça.. Evir çevir kullan modeli. Ama sonra o boşluğu “Tim Burton”vari kostümler, makyaj, ışık, ve dansların doldurduğuna ikna olmaya başladım.




Veee tabii kii kadim dostum Burçak Çöllü’yü de bünyesinde barındıran orkestra! Hakan Elbir yönetimindeki orkestra oyun boyunca bize orkestra çukurundan sesleniyor. Amaaa ne sesler ne sesler!!! Müzikleri kim yapmış dersiniz ? Selim Atakan! Gerçi orkestra sadece ses vermiyor, bir ara sahneye armutla müdahale de ediyor bak bunu atlamayalım : )




Can-ı gönülden tebriklerimi suna suna bitiremediğim tüm ekibin eline sağlık diyor ve her işini ayrı zevkle izlediğim oyunun yönetmeni Engin Alkan’ın broşürdeki sözleriyle noktalıyorum ;


“ Ismarlama üretilmiş resmi tarih ve ideolojilerin; yalanla, kurmacalarla, tahrifatlarla, fetişler ve tabularla dayattığı yakıcı bir unutkanlık, toplumsal belleğimizi her gün biraz daha ele geçirmekte. Modernizmin uluslaştrma projeleriyle giderek geçmişimizde yabancılaşmaktayız ve kültürel varlığımızın kimliksizleştirilmesi tehlikesi gün geçtikçe büyümekte.


Geçmişi yok saymak mümkün gözükse de onu yok etmek mümkün değildir. Çünkü ideologların hunharca yazıp bozduğu ortak yaşantı, kültürel ve sözlü bellekte en saf teşhiriyle inadına yaşamayı sürdürür…”




Not 1 : Prömiyer sonunda sahneden bir evlenme teklifine şahit olduk : ) Mutluluklar sizin olsun!


Not 2 : Oyuna dair bir anı paylaşmak isterim : ) Provaların başlangıcında Selçuk Borak sadece koreograf iken sonradan oyuna oyuncu olarak da dahil olmuş. Fakat bu durumun kızı Özge Borak’a sürpriz olmasını istemiş. Bütün bir ekip ağız birliği edip bu durumu saklamış ve genel provayı izlemeye gelen Özge Borak güzel bir sürprizle karşılaşmış, çok da şaşırmış : )


ŞARK DİŞÇİSİ
Yazan : HAGOP BARONYAN
Çeviren : BOĞOS ÇALGICIOĞLU
Yöneten : ENGİN ALKAN
Dramaturg : SİNEM ÖZLEK
Koreografi : SELÇUK BORAK
Müzik : SELİM ATAKAN
Şarkı Söz. : ENGİN ALKAN
Sahne Tas : CEM YILMAZER
Işık Tas. : CEM YILMAZER
Kostüm Tas: TOMRİS KUZU
Yönetmen Yardımcısı: ZAFER KIRŞAN, A.NİMET ALTAYLAR, BERNA ADIGÜZEL
Reji Asistanları :HAKAN EKE,VEHBİ AKINTÜRK,AZER ŞELTE,YİĞİT AKALIN


OYUNCULAR :
ÇAĞLAR ÇORUMLU, ÇIĞDEM GÜREL, DOĞAN ŞİRİN, EMRAH ÖZERTEM, ESRA KARABAŞ, HÜSEYIN TUNCEL, MURAT GÜREÇ, MURAT ÜZEN, ORCAN KOÇ, ÖZGE O'NEİLL SARIMOLA, REYHAN KARASU, SALİH BADEMCİ, SELÇUK BORAK, SELİN TÜRKMEN, SENEM OLUZ, SERKAN BACAK, SEVIL AKI, SEVINÇ ERBULAK, TUĞRUL ARSEVER, ÜMİT DAŞDÖĞEN, VOLKAN AYHAN, YILMAZ ARDA ALPKIRAY


ORKESTRA :HAKAN ELBİR, GONCA BEKER, ORÇUN TEKELİOĞLU, BARIŞ ÖZER, FUAT CAN BAŞKIR, ERA KARABAŞ, BURÇAK ÇÖLLÜ, SALTUK TUKUR, MURAT GÜREÇ, EVRİM KARAGÖZ, ORCAN KOÇ

2 Kasım 2011 Çarşamba

THE MOUSETRAP

Geçenlerde Londra’ya ayak bastık. Gitmişken bir oyun izlemeden dönülmez dedik ve gittik izledik. Tabii biraz plansız davranmış olduğum için son dakikada neye bilet bulabilirsek ona gidelim tarzı bir organizasyona dönüştü ama olsun, neticeden memnun kaldık. : )


Bütün biletleri satan o noktalardan birini allem edip kallem edip bulduktan sonra, biletçi hanımefendinin uzun uğraşları sonucunda Mousetrap’e bilet aldık. Mekanın yabancısı olduğumuzdan biletle beraber tiyatronun tarifini de verdi bize saolsun, hem de harita üzerinden.


19:30’daki oyun için erkenden gidip St Martin’s binasının kenarlarında biraz gezindik. Ancak balkondan bulabildiğimiz yerimiz için ise salon içi izleyicilerinden farklı bir kapıdan girdik! İnanılmaz kibar bir kişi olan bilet kesen beyefendi biletlerimizi kesti ve yerimize yerleştik. Balkon olduğu için nasıl görürüz, bu kadar saat burada belimiz nasıl sağlam kalır diye düşünürken salon doldu..


Veeeeee perdeeee!


Evli ve şirin çiftimiz Giles ve Molie Ralston yeni bir otel açmışlardır ve ilk müşterileri için heyecan içinde beklemektedirler. Monskwell Manor misafirlerini beklemektedir ve dışarıda kar fırtınası vardır. Teker teker gelen birbirinden enteresan misafirleri tanımaya başlarız yavaş yavaş. 4 rezervasyonlu müşterinin ardından arabası yolda kalmış bir misafirimiz daha olur. Ardından da Dedektif Sergeant Trotter gelir ve oteldekileri çevre muhitte bir katil olduğu ve dikkat olmaları konusunda uyarır.


Ardından otelde de bir cinayet işlenir ve herkesi bir korku sarar. Acaba katil içlerinden biri midir ? Bu dakikadan sonra gergin anlar başlar ve dedektif herkesi toplayıp sorgulama yapar. Herkes cinayet işlendiğinde oralarda olmadığını kanıtlama peşindedir fakat katil aralarından biridir..


Oyunun sonunda biz katili öğrendik tabii, fakat her yerde de belirtildiği gibi, katilin kimliğinin sadece izleyicilerde kalması ve kimse ile paylaşılmaması konusunda özel bir uğraş var. : )


İngiliz İngilizcesinden çok hoşlaşmasam da oyunu keyifle izledim. Gergin bir mevzuyu çok güzel aktarmışlar ve izlenir kıvama getirmişler. Oyunculuklar da şahaneydi diyecek laf bulmak zor : )


Mousetrap bir Agatha Christie oyunu ve tam 59 yıldır aralıksız sahnelenmekte!


Biraz oyunun tarihinden bahsedeyim sizlere.. Dönemin İngiltere Kraliçesi’nin doğum günü kutlama organizasyonu yapıldığı sırada BBC, kraliçeye ne istediğini sormuş. Kraliçe de Agatha Christie’den bir oyun istemiş. Bu istek üzerine Agatha Christie “Three Blind Mice” isimli 30 dakikalık bir oyun yazmış. 30 Mayıs 1947’de radyo oyunu olarak sergilenen “Three Blind Mice” adlı 30 dakikalık bu oyun, birkaç yıl sonra “Mousetrap” adıyla Agatha Christie tarafından tekrar düzenlenmiş ve sahnelemesi için Sir Peter Saunders’e teslim edilmiş.


Sir Peter Saunders yapımcı olarak oyunu ele almış ve Mousetrap ilk olarak 25 Kasım 1952 tarihinde Londra’da oynanmaya başlamış (Londra’dan önce 6 Ekim 1952’de ilk olarak Nottingham Theatre Royal’de ve diğer birkaç sahnede oynanmış). İlk yönetmen ise Peter Cotes.



Oyunla ilgili ilginç rakamlar var sizinle paylaşmak istediğim ;


* İlk olarak 25 Kasım 1952’de sahne açan oyun 59 yılda 24.500’den fazla perde açmış ve en uzun süre sahnede kalan prodüksiyon olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na da girmiş.


* Major Metcalf rolünü 22 Temmuz 1957 – 23 kasım 1968 yılları arasında tam 4.575 kez canlandıran David Raven, en dayanıklı aktör olarak Guinness Rekorlar Kitasbı’na girmiş.


* Mrs Boyle rolünün yedek oyuncusu olarak,12 Mart 1994’e kadar tam 6.240 oyunda yer alan ve sadece 72 oyunda sahnede olan Nancy Seabrooke, en uzun süre çalışan yedek oyucu olarak yine Guiness Rekorlar Kitabı’nda yerini almış.


* Oyun 50’nin üstünde farklı ülkede oynanmış ve 27 farklı dile çevrilmiş.


* 59 yıldır Mousetrap oyununu izleyen seyircilerin hepsi tek kişilik sıraya girse (su üzerinde de yürüyebildiklerini farzederek) West End London’dan Nairobi’ye kadar gidermiş bu kuyruk.


* Londra’daki oyunlarda toplam 404 aktör ve aktris rol alırken, 232 yedek oyuncu da kadrodaymış.


* 59 yıl boyunca toplam 123 mil uzunluğuna denk gelecek kadar gömlek ütülenmiş ve gösterilerde 425 ton dondurma satılmış.


Oyun bir efsane! Yıllarca farklı ekipler tarafından sahnelenmiş ve bu yıl Türkiye’de de Akla Kara Tiyatro tarafından oynanıyor. Yakın zamanda onların performansını da görmek ve sizlerle görüşlerimi paylaşmak da planlarım arasında yer alıyor : )