15 Haziran 2010 Salı

Hoop Gitti Kafa


Garaj İstanbul’un önü..Birçok ünlü sima takılıyor gözümüze.Ee zaten olay festival oldu mu entelektüel çevreyi bir arada bulmak garip de olmuyor. Küçük sohbetler, gülüşmeler eşliğinde hafiften kapıya yanaşıyoruz. Ancak orda görebiliyorum oyunun afişini. Hatırladığım kadarıyla sade bir afiş; ortada bir tabut, üzerinde yeşil örtüsü, fon beyaz.

Festival oyunlarına bakarken Berkun Oya imzalı bu oyunu görünce kaçırmamalı diye düşünmüştüm. Yani henüz Berkun Oya oyunu izlemedim ama aldığı ödüllerden dolayı kendisini duymuşluğum vardı. Orjinal oyunlar yazdığını duyduğum ve işlerini görmek istediğim Berkun Oya ismine güvenerek aldık biletlerimizi. Diğer yandan Türkiye’de yeni yeni gelişmeye başlayan kısa oyunlar furyasına da bir adım atayım dedim. Ve fekat bilseydim ki oyunda Bartu Küçükçağlayan ve Onur Ünsal oynuyor, yine alırdım biletimi, o da ayrı.

Neyse efenim kapılar açılıyor ve içeri giriyoruz yavaştan. Yerler numaralı olmadığından, iyi bir yer kapabilmek için hafiften acele etme isteği var içimizde. Sahnede, kırmızı yırtık pırtık deri bir koltuğun kollarına basmak suretiyle tepesinde duran, berduş haliyle, yüksek sesli müzikte kendi halinde salınmakta olan Bartu Küçükçağlayan karşılıyor bizi. Sahneye biraz yaklaşınca, hemen yanındaki kolonun kenarına ilişmiş Onur Ünsal’ı görüyoruz. Maksimum etkiyi alabilmek için, birazcık çekinerek de olsa en ön sırada yerimizi alıyoruz. Ve salon doluyor, oyun başlıyor.

Etkileyici ve bir o kadar da gerçekçi bir oyun Hoop Gitti Kafa. Duymaktan çok korktuğu bir gerçekle yüzleşmek zorunda kalan bir adam ve ona bu gerçeği söylemekle azledilmiş arkadaşı.. Broşürde yazdığı üzre ; “Şu anda ve burada. İki adam, iki kafa. Birinin kafası burda, öbürünün gitti kafa. Krek Tiyatro Topluluğu, Berkun Oya’nı yeni oyununda bilincin ayarlarını kurcalıyor. Acı bir haber. Zor bir görev. Tehlikeli bir oyun. İki adam, iki kafa, birinin kafası burada, öbürünün hoop gitti kafa...”

Dediğim gibi, hikaye çok gerçek ve insanın içini titretiyor o yarım saatcik sürede. Orada oturup put gibi izliyorsunuz, üzülüyorsunuz, duygulanıyorsunuz, gülüyorsunuz...

Dekor sade ama üzerinde uğraşıldığı belli. Garajİstanbul’un portatif mekanını iyi kullanmışlar. Atmosferi yansıtan malzemeler kullanılmış, adamın ruh hali kadar dağınık ortalık da. Oyunculuklar şahane!Bartu Küçükçağlayan “Şeylerin Şekli”nde bizi afalattıktan sonra burda ikinci kez çarpıyor tokadı yüzümüze. Ağzından fırlayan salyalarla, arkadaşına tekme tokat girişiyle ve fütursuzca dans edişiyle çok gerçek sahnede. Onur Ünsal derseniz ; al birini vur ötekine diyesi geliyor insanın. İlk olarak Eğreti Gelinde tanıdığım bu oyuncu arkadaşımızı rolünün taaa içinde görüyoruz. Arkadaşının gidip gelen hallerine tepkileri süper. Zira burdan da etkiyle kendisini bir de Testosteron’da izledim ki deymeyin keyfime..

Yalnız bu genel hoşnut havama azcık da olsa ket vuran bir durum vardı ki belirtmeden geçmek istemem ; Bartu’nun o sürekli düşen eşofmanı beni benden aldı! Tamam anlıyorum salaş ve eski bir eşofman giyilmiş fekat zıplarken her fırsatta bacaklarına kadar inen eşofman sayesinde Bartu’nun mavi boxerıyla pek haşır neşir olduk. Fazlası beni biraz sıkıntıya sürüklemedi desem yalan olur.

Oyun bitimi ayakta alkışlar arasından koşarak uzaklaşıyor oyuncular. Bizse taksim sokaklarına dalıyoruz ve “vay be abi acaip oyunmuş hakkatten..” ile başlayan cümlelerle izlenimlerimizi paylaşıyoruz. Bana bu oyunda eşlik eden Esra dostuma teşekkür ediyorum, oyunu kaçıran Ceylan arkadaşım içinse ancak üzülebiliyorum.

Evet mümkünse herkese tavsiye ederim bu oyunu. Teşekkürler Krek Tiyatro Topluluğu..Bir dahaki oyunda görüşmek dileğiyle..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder