10 Ağustos 2010 Salı

PROMETHIADE - I ON ADIMDA UNUTMAK (ANTI-PROMETHEUS)


İstanbul’un hiç tahmin edemediğim bir tiyatroseverliği varmış meğer. Eeee sanırım ben bunu keşfetmek için biraz geç kalmışım. Sandım ki tiyatro sezonu yazın kapalı diye, insanlar tatildeler diye oyunlara çok rağbet olmaz. Sandım ki giderim kapıdan biletimi alır girerim içeri.

Yanılmışım! Meğer İstanbul her mevsim çılgınlar gibi tiyatro izlermiş.. Meğer bu oyuna bileti önceden almak gerekirmiş. Ama tabii herşeyden önce oyun tarihini doğru bilmek gerekirmiş. Bunu utanarak yazıyorum ki ; evet oyundan 2 gün önce gittim Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ne. Üstelik Esra’yı da yanımda sürükledim, ama olsun Grace Jones konserinin girişini seyrettik değişik bir etkinlik oldu :) Sonrasında ise etkinlik tarihini tutturduğum gün yanımda Onurs vardı.

Ben büyüüük bir rahatlık içerisinde “kapıdan alırım biletimi yeaa” diye gezinirken Onurs beni uyardı, bilet kalmamış git ara sor dedi. Biletix’ten aldığım kötü haberle yıkıldım, ama vazgeçmedim. Oyundan yarım saat kadar önce sahneye vardık kiii bir de ne görelim!!Benim gibi “fazla bileti olan var mı?” bakışlarıyla etrafı süzen onlarca insan var! Herkeste bir yandan “son dakikada kapıları açarlar nasılsa” rahatlığı var, diğer yandan “yine de bilet bulup otursak fena olmaz” tedirginliği var.Komik!


Çok uzattım detaylarla kusura bakmayın ; neticede ben bir teyze ile girdiğim “ben de bilet arıyorum amaa” konulu ufak çekişmeden bir katakulli ile galip çıktım ve bir arkadaşın fazla biletini aldım. Onurs oyunu balkondan izlerkeen ben ise paşacık gibi orta sıralardan izledim :) Tahminleri doğru çıkararak son dakikada açılan kapılardan giren insanlarla beraber, Muhsin Ertuğrul Sahnesi merdivenlere kadar seyirciyle doldu.

Veeeee perde!

Proje, İstanbul 2010 Avrupa Kültür etkinlikleri çerçevesinde, Olympos tanrılarından Prometheus’tan yola çıkarak üretilen eserleri kapsıyor. Bu kapsamdaki ilk oyun da Studio Oyuncuları tarafından üretilen “10 Adımda Unutmak (Anti-Prometheus)” olarak seyirciye sunuluyor. Oyun Şahika Tekand yönetiminde, Türk-Alman karması bir ekiple çıktı karşımıza.

Bu arada, oyuncular listesinde adı geçen Çağlar Yiğitoğulları’nı fuayede dolanırken gördük. Önce anlam veremedik, “neden gidip hazırlanmıyo ki?” başlıklı bir konuşma geçti aramızda. Oyun saati gelip hala içeri girmeyince, sonrasında da seyirciler arasında yerini alınca anladık ki başka birisi oynuyor Çağlar Yiğitoğulları’nın yerine. Halbuki Bakhalar performasından sonra bizde ekstra bir merak uyandırmıştı..Yerine kim geldiyse bizi hayal kırıklığına uğratmadı o da ayrı mesele. Yiğit Özşener’e de burdan ayrıca tebrik bildirmeyi borç bilirim.

70 dakika ve tek perde oyunu soluksuz izledim diyebilirim, inanılmaz bir temposu vardı hem oyunun, hem de oyuncuların. Aslında başrolde ışık tasarımı vardı desem yeridir. Işık ve ses ile yönelim alan oyuncuların performansları inanılmazdı! Acaip bir konsantrasyon, süper bir kondisyon, ve eminim bunların arkasında yatan saatler boyu prova..Üstelik Türkçe-Almanca olan metni takip etmek seyirci için bile zordu ki oyuncular nasıl koordine edildi düşünüp duruyorum. Işık-komut masası takdire şayan bir yönetim sergiledi.

Dediğim gibi metni takip etmek zordu!Almanca üst yazılar, hızlı monologlar, sahnede sürekli bir hareket hali vs derken ana fikri yakalamak için oldukça çaba harcadım. Ele alınış olarak da entelektüel seviyesi yüksek olunca tüm bunları bağdaştırıp bir yere varmak en az oyuncular kadar performans gerektiriyor bir seyirci için. En azından sıradan bir seyirci için :)



Broşürün de dediği gibi “Oyun, ateşi insanlığa armağan ederek kendini feda eden Prometheus gibi sisteme karşı çıkarak “sistemin mahkumu” olmak yerine, gönüllüce “sisteme mahkum olanlar”ın görmezden geldikleri tragedyalarını, ironik bir metin ve performans diliyle sergiler.” Prometheus olamayanlar anlatılıyor sahnede, başkaldıramayanlar, sistemin yükünü sırtında taşıyanlar..

Oyundaki deriiinn anlamları anlayabilmek için oldukça zaman harcadık, düşündük, üzerine tartıştık. Hatta ertesi gün Şahika Tekand’ın röportajını okuduk da ancak biraz daha anlamaya yaklaştık.Oyundaki o hınca hınç kalabalık seyirci kitlesinin ne kadarı memnun kaldı bilemiyorum ama herşeye rağmen görülmesi faydalı bir performanstı diye düşünüyorum.

Evet pişman değilim! Yine olsa yine giderim! Hatta belki yine olsa yine gidip biraz daha iyi anlayabilirim :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder