Zaten farkındasınız ki bir süredir yazılarımda “Veeee perdeee..” diye bir bölüm yok :) Çünkü artık perde açılmıyor.. Artık ön oyunlar var.. Seyirciyi salona girmeden içine alan gösteriler var.. Evet değişikli işler severiz, “Aynada Kendiyle Karşılaşan Milyonlarca Ayna” da bunlardan birisi.
Oyun, Yezdan Kayacan tarafından “Inside” isimli kısa filmden uyarlanarak yazılmış ve yönetilmiş. Inside, birçoğumuzun izlediğini tahmin ettiğim, çoklu kişilik bölünmesi üzerine 5 dakikalık bir kısa film. Hastamızın içindeki kişiliklerin görünür halleri ve çatışmaları, hastayı yiyip bitirmeleri..
Burda olay şu ki Yezdan Kayacan 20’li yaşlarının başında, konservatuarın birinci sınıfında gencecik bir birey. Sen kalk 5 dakikalık bir kısa filmden hareketle 50 dakikalık bir oyun yaz, üstüne bir de bu oyunu yönet.. Hem de hayran bırakan bir reji sergile.. İnsanın hayreti şaşıyor..
Yapmacık olmaya gerek yok.. Bazı insanlarla sevgi ve nefret arasındaki ince çizgide yürütürsünüz ilişkinizi. Yezdan ve ben de böyleyiz işte.. 1 yılı aşkın süredir birlikte baya vakit geçirdik, güzel bir projeyi hayata geçiren ekibin parçaları olduk.. Buna rağmen ben bu çocuktan böyle güzel bir iş çıkacağını tahim etmemiştim.. Yezdan, beni çok şaşırttın çocuk! :)
Şimdiii oyundan bahsetmek gerekirse, hikayemizi baştan alalım..
Oldukça kalabalık bir grupla izledik oyunu, 8 kişiydik sanırım. Mekan Artı’ya da ilk defa gideceğimiz için oldukça meraklıydık. Akbank’ın sokağından girince “nerdeyiz biz?” diye bir bakındık birbirimize.. Mekanı arar gözlerimiz ve sözlerimizden dolayı aynı amaçla sokakta yürümekte olan Cünyt Türel bizi farketti ve dönüp o buğulu sesiyle “Siz de mi Mekan Artı’ya gidiyorsunuz ? “ dedi.. Sonraki 4 dakikada Cüneyt Türel ile beraber yürüdük ve mekana ulaştık. Biraz mahalle arası, apartman altı olan mekanı garipsemedik desem yalan olur :)
Şimdiii oyundan bahsetmek gerekirse, hikayemizi baştan alalım..
Oldukça kalabalık bir grupla izledik oyunu, 8 kişiydik sanırım. Mekan Artı’ya da ilk defa gideceğimiz için oldukça meraklıydık. Akbank’ın sokağından girince “nerdeyiz biz?” diye bir bakındık birbirimize.. Mekanı arar gözlerimiz ve sözlerimizden dolayı aynı amaçla sokakta yürümekte olan Cünyt Türel bizi farketti ve dönüp o buğulu sesiyle “Siz de mi Mekan Artı’ya gidiyorsunuz ? “ dedi.. Sonraki 4 dakikada Cüneyt Türel ile beraber yürüdük ve mekana ulaştık. Biraz mahalle arası, apartman altı olan mekanı garipsemedik desem yalan olur :)
İçerisi mumlu ambiansı ile ilginç ve sahneden gelen yüksek sesli müzik ile merak uyandırıyordu. Oldukça hard core müzik eşliğinde sahneye girdik ve 50 kişilik salondaki sandalyelerimize yerleştik. Bu sırada oyuncular sahnede bir poz oluşturmaktaydı.
Süper bir ışık oyunuyla başladı oyun. Göz kamaştıran ve etkileyici bu girizgah sonrası hastamızın içindeki bölünmüş çoklu kişilikleri tanımaya başladık. Ana tema, çarpıcı bir hikayeye bağlanmış ve detayları ilmek ilmek işlenmiş. Oyun süresinde ışık yine çok etkili kullanılmış. Etkileyici sahneler kurgulanmış, zekice birbirine bağlanmış.
Yine gencecik bir kadrodan oluşan oyuncular çok başarılı. Başrolde izlediğimiz Ulaş Akşit özellikle göze çarpıyor, fekat ekip bütününde çok umut vaadeden bir ekip.. Efekt tasarımda ise yine bilindik bir isim ; Burçak Çöllü :)
Broşürde oyundan bir bölüm yer alıyor ve bunun da bir bölümünde diyor ki ; “Küçük holümüzde yürürken annemle babamın birbirlerine sarılarak ağladıklarını görmüştüm. Babam annemin saçlarını içine hapsetmek ister gibi kokluyordu. O kadar içli ağlıyorlardı ki gözlerinden akıttıkları yaşların odayı dolduracağını, sonra su dolu odada hepimizin boğulacağını hayal ettim. Ben hayal ettim ve onlar ağladı. Odadaki su seviyesi gitgide artıyor, babamın anneme sarılışı yüzünden annemin kemikleri kırılıyordu...”
Broşürde oyundan bir bölüm yer alıyor ve bunun da bir bölümünde diyor ki ; “Küçük holümüzde yürürken annemle babamın birbirlerine sarılarak ağladıklarını görmüştüm. Babam annemin saçlarını içine hapsetmek ister gibi kokluyordu. O kadar içli ağlıyorlardı ki gözlerinden akıttıkları yaşların odayı dolduracağını, sonra su dolu odada hepimizin boğulacağını hayal ettim. Ben hayal ettim ve onlar ağladı. Odadaki su seviyesi gitgide artıyor, babamın anneme sarılışı yüzünden annemin kemikleri kırılıyordu...”
Oyunun bu bölümünden de anlaşılacağı gibi yazım dili gerçekten etkileyici.. Fakaattt çok hoşnut kalmadığım birkaç şeyi de belirtmeden geçmeyeyim. Oyun in-yer-face tiyatro akımının bir parçası olmakla birlikte küfür dozu bana biraz fazla geldi. Bir de tanıtımların bir kısmında “uyarlayan-yöneten” olarak yazılan Yezdan Kayacan, bir kısmında ise “yazan-yöneten” olarak görülüyor. Bunda bir istikrar olsa daha iyi olur diye düşünüyorum..
Birkaç da uyarım var oyunu izleyeceklere ;
* Oyunda yüksek sesli müzik,silah,uzun süreli karanlık,strobe ve şiddet içeren sahneler bulunmaktadır.Epilepsi ve ileri derecede psikolojik rahatsızlık yaşayan izleyicilere önerilmemektedir.
* Oyuna gitmeden önce “neyden esinlenmiş acaba?” diyerek Inside isimli kısa filmi izlemeyiniz! Oyunun süprizini kaçırmayınız!
Gidiniz, bu oyunu izleyiniz ve sarsılınız.. Şubat ayı programı için ise Mekan Artı’nın internet sitesini ziyaret ediniz..
Ayrıca oyunla ilgili, çoklu kişilik bölünmesi ile ilgili notlar okumak isterseniz oyunun facebook sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
* Oyunda yüksek sesli müzik,silah,uzun süreli karanlık,strobe ve şiddet içeren sahneler bulunmaktadır.Epilepsi ve ileri derecede psikolojik rahatsızlık yaşayan izleyicilere önerilmemektedir.
* Oyuna gitmeden önce “neyden esinlenmiş acaba?” diyerek Inside isimli kısa filmi izlemeyiniz! Oyunun süprizini kaçırmayınız!
Gidiniz, bu oyunu izleyiniz ve sarsılınız.. Şubat ayı programı için ise Mekan Artı’nın internet sitesini ziyaret ediniz..
Ayrıca oyunla ilgili, çoklu kişilik bölünmesi ile ilgili notlar okumak isterseniz oyunun facebook sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder